17 Ağustos 2009

Fotoğraf Sevinci

"Ülen biz tatilde boş oturacak adam mıyız?" dedi ve sarıldı makineye. Tam deklanşöre basacakken kadının biri kareye girdi. Fotoğraf çekene has bir sinir-sabır karışımı duyguyla bir süre kadının kareden çıkmasını bekledi. Kadın gider gitmez deklanşöre bastı. Fotoğrafı görmek için ekrana baktığında sağlam bir küfür savurdu. Makine manuel ayarda kalmış, fotoğraf kapkara çıkmıştı. Birden durdu, "Lan amma da gerilim yaptım, altı üstü bi fotoğraf" dedi ve elinde makinasıyla ufukta kayboldu.









08 Ağustos 2009

Yıllık İzin

Yazarımız trt2gibiadam, yıllık iznini bir bölümünü kullanacağı için blogmuş, internetmiş böyle fani, sanal şeyleri bir süre sallamayacaktır. Dönünce ne yapar ben de bilmiyorum. Hadi kaçtım ben, görüşürüz.

07 Ağustos 2009

Türkiye Sahillerinde Yeni Bir Canlı Türü Keşfedildi (Flash TV Gibi Adam)

Tatil için Türkiye'ye gelen bir grup İsviçreli bilim adamı sahil sahil dolaşırken yeni bir canlı türü keşfetti. Büyük ölçüde insanı andıran ve kısakalınküt sapiens adı verilen bu canlının evrim sürecinde ortaya çıkmış olan bir ara form olabileceği düşünülüyor. Aha da fotoğrafı:



Bu canlıyı tanıyalım:
Mutlaka evli ve 5 çocuğu var. Vücudu büyük ölçüde kıllıdır. Neredeyse özerkliğini ilan etmiş değirmen taşı gibi bir göbeğe sahiptir. Boy 1.50 civarı, bel çevresi 140 cm. Kimi türlerinde bel çevresinin boya oranı 1'in üzerinde. Vücut kalın ve küt. Kalas yapısından ötürü ilk bakışta farkedilemese de bir ayak bileği bulunur. El bileği ise yoktur, koldan sonra her hangi bir eklem olmadan direk el başlar. Fotoğrafta da görüldüğü üzere işaret parmağı bile 4 cm uzunluğundadır. Bütün parmakları başparmak gibi tek boğumdur, serçe parmak ise kullanılmadığı için körelmiştir. Elinin şekli bir boks eldivenini andırır. Bıyık olmazsa olmazdıdır ve genellikle badem tabir edilen şekildedir.

Kafada mutlaka sıhhi tesisatçıdan alınmış bir eşantiyon şapka vardır. Denize kamyon iç lastiğiyle (şambrel) girer ve girdiğinde su seviyesinde belirgin bir yükselme meydana gelir. Ancak plajdaki vaktinin çoğunu etraftaki kadına kıza bakarak geçirir. Sırtını kayaya dayar ve bu halde kıpırdamadan 1 saat boyunca etrafı izleyebilir.Gözleri denizde yüzen en uzaktaki kadını dahi görebilecek kadar keskindir. Avını dikkatle izler ancak herhangi bir fiziksel müdahalede bulunmadan bütün işi kafasında bitirir. Denizede labada lubada yüzmesinden ötürü etraftaki kayalara çarptığı için bacaklarında bazı morluklar bulunur. Günün yorgunluğunu peynir domates yieyerek atar ve gün sonunda dolmuşa binip eve döner.

Maziden Futbol Anıları

Hiç unutmam sene 1969 muyduu, 1754 müydüü işte o sıralar büyük bi maç var. Karagümrük İdman Ocağı'yla Tasarruf-u Teşkilatiye maç edecek. O zamanlar takımların bir kısmına divan edebiyatından esintiler taşıyan antika isimler koymak mecburiydi. Koymayanlara 50 sopa atıyorlar, o takımın bütün toplarını sinirli bıyıklı amcalara bıçakla kestiriyorlardı. Neyse efendim takımlar yanlarına meşin yuvarlaklarını da alıp maçın yapılacağı Aşağıbayır top sahasına geldiler. Hakem Karagümrük eşrafından Vehbi Bey, yardımcıları ise zamanında Vehbi Bey'in yanında bulunmuş, çokca ekmeğini yemiş, sonra da çoluk çocuğa karışmış efendi insanlar olan Galip Rıza ile Bahadır Kamil idi. Hakem zurnayı çaldı, maç başladı. O zamanlar düdük henüz icad olunmadığı için geleneksel çalgılarla başlardı maçlar.

İlk 20 dakika hal hatır sormayla geçti. Önce sırayla Vehbi Bey'in eli öpüldü, daha sonra da uzun zamandır görüşemeyen rakip takım fitbolcuları birbirlerine sarılıp hasret giderdi. Ölmüşler rahmetle anıldı, hastalara acil şifalar dilendi, pederlerin, validelerin elleri öpüldü. Muhabbet iyice koyulaşıp, topçular çimlere yayılınca hakem tekrar zurnayı çaldı ve bütün oyunculara sarı kart gösterdi. Ama oyuncular gidip af dileyince hakem kararını geri aldı. Bu babacan tavrın neticesinde çok duygusal anlar yaşandı. İşte o maçı anlatan bendeniz bu olay üzerine türk spor literatürüne "ağlamak istiyorum sayın seyirciler" lafını kazandırdım.

Maçtaki ilk gol bir iddia üzerine geldi. Karagümrüklü Hasan rakip takımın kalecisi Şevki'ye "Şevki bey biladerim, alim allah ben seni 40 metreden avlamaya haizim" deyince Şevki de "var mısın iddiasına?" diye karşılık verdi. Neyse efendim top konuldu, baraj kuruldu, hasan gerildikçe gerildi. O sıra staddan çıt çıkmıyordu. Hasan olanca hızıyla topa koştu ve sağ ayağının içiyle topa öyle bir falso verdi ki kaleci önce sola sonra sağa sonra tekrar sola bakıp direğe tosladı. Top da tabiri caizse laaap diye 90 a takıldı. Hasan hem takımını öne geçirdiği hem de iddiadan 10 mecidiye kazandığı için epey bahtiyar oldu. İDDAA oyunu da işte bu olayın neticesinde ortaya çıkmıştır.

İkinci yarıyı ben de pek hatırlamıyorum. Zira önüme o zamanın ünlü kabadayılarından Gürbüz Davut dikilmiş idi. Davut hem enine hem boyuna geniş olan babayiğit bir insandı. Bendenizde de Davut'a önümden çekilir misin diyecek büzük olmadığı için artık Davut'un sağından, solundan, omzunun üstünden maçı ne kadar görebilirsem o kadar anlattım. Davut o gün haki yeşil bir ceket giymişti ve ense traşı gayet düzgündü. Bi ara yine seyirciler sevince gark oldu, muhtelemelen Tasarruf-u Teşkilatiye beraberlik golünü buldu diye düşündümse de maç sonunda öğrendim ki meğer Karagümrük 2-0 yapmış. Efendime söyleyeyim maç bitti. Futbolcular toplu halde sahanın kenarındaki dereye girip yıkandılar. Zaten akşam ezanı da okunmuş idi, millet hepten dağıldı. Ben de akşam hanımı alıp kayınbabamlara gittim falan.. Öyle işte.

03 Ağustos 2009

Kültürlenelim Sanatlanalım

-Yarı ünlü tiyatro sanatçısı Celal Mermer bir an önce ünlü olmak istediğini bu yüzden bu dönem yayınlanacak ağalı marabalı dizilerden birinde rol almak istediğini belirtti. Ana tarafının bir ucunun Mardin'e dokunduğunu bu yüzden böyle ağaların, bazı bıyıklı adamların ve sürekli ağlayan kadınların olduğu dizilerde rahatlıkla rol alabileceğini ifade eden Mermer "Benim o dizilerde oynayanlardan hiç bir eksiğim yok, ben de gayet güzel bir şekilde, yerel bir şiveyle babo, napirsen, yıkıl karşımdan diyebilirim. "Oğul oğul, al bu silahı git hasmımızı vur" ya da "gün bugündür, artık bakkaldan topkek almanın vakti gelmiştir" gibi cümleler kurabilirim. Efendi karakterli ağa görünümü çizip derebeyleriyle, düklerle, baronlarla mücadele edebilirim,. Yapımcı abilerimin beni keşfetmesini bekliyorum" diye konuştu.

-"Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi" ruhu yaşıyor. 75 yıl aradan sonra şehre tekrar senfoni orkestrası gelmesinin ardından, 75 yıl önceki atalarının torunları olduğunu iddia eden bir grup Bayburtlu işkence gördüklerini söyleyerek soluğu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nde aldı. Malesef yurtiçindeki yargı yollarının tükendiğini, bu eziyete bir son vermek için AİHM'e başvurmaktan başka çare kalmadığını belirten grup adına konuşan Bilal Zurna "Bizi İsmail Türüt geldi diye kandırdılar, meğer senfoni orkestrasıymış. 2 yengem aşırı yüklemeden bayıldı, benim de kulaklarım hala gıy gıy diye çınlıyor, bunun hesabını elbet soracağız" diye haykırdı.

-Dün açılan 5. İstanbul Bienali'nde enteresan anlar yaşandı. İçeriye yanlışlıkla giren bir vatandaş o sırada sohbet etmekte olan bir grup entelektüele "Bienal ne demek?" diye sordu. Soru üzerine birbirine bakan diğer ziyaretçiler "Valla biz de tam bilmiyoruz. Hakkatten lan, her sene gider geliriz, nedir bu bienal?" diye karşılık verince ortalık bir an karıştı. O kadar şarap, kanepe, ara sıcak ve bir takım sanatsal eserler yerlere yuvarlandı telef oldu. Yazık lan, yapılır mı bu vicdansızlar?

-Zuhal Olcay, dün öğle saatlerinde yemek yediği restoranda aniden sesli bir şekilde geğirince sinir krizi geçirdi. Bu yaşa kadar çizdiği zarif bayan imajının 10 cm3 gaz yüzünden yerle bir olmasına dayanamayan Zuhal Olcay kendini yerden yere vurdu. Etraftakilerin müdahalesiyle evine götürülen deneyimli sanatçıdan hala haber alınamadı.