Otobüsüne bir an önce
binebilmek için metronun merdivenlerinden aceleyle çıktı. Zaten yürüyen
merdivenin tam önünde duracak olan vagonun kapısının yerini ezberlediği için yol boyunca
o kapının önünde beklemiş, yürüyen merdivene de ilk binen kişi olduğu için
kalabalığa takılmadan yeryüzüne çıkmıştı. Eğer şansı yaver gider, de otobüsü
hemen gelirse, arkasından gelen
kalabalık durağa doluşmadan güven içinde otobüse binip evine gidebilirdi. Yol
boyu bu ihtimalin hayaliyle umutlu bir şekilde yürüyüp durağa vardı.
Ancak daha durağı uzaktan
görür görmez tüm hayalleri suya düştü. Çünkü durakta hiç kimse yoktu. Evet
belki kalabalık bir durak ihtimalini azaltmak içindi çabası ama hiç kimsenin
olmadığı bir durağı da istemiyordu. Çünkü bu otobüsün az önce gittiğinin ve
durağı silip süpürdüğünün işaretiydi. 2 dakikaya kalmaz o arkasında bıraktığı
kalabalık durağı dolduracak ve tüm o hızlı adımlar, tüm o kapı önü ayarlamaları
boşa gidecekti. Üstelik bir sonraki otobüs gelinceye kadar sağdan soldan da
insanlar gelecek ve duraktaki kalabalık uzaydan görülebilir bir büyüklüğe
erişecekti. Geçmişte böylesine kalabalık duraklarda çok beklemişti. Şu an bir
milletvekili adayı bizi görse durağı il yapma sözü verir diye geçirmişti
içinden her seferinde.
Şimdi kendisinin binmeyeceği
bir otobüsün gelip, kalabalığın bir kısmını eritmesini umut ediyordu. Eğer
kendi otobüsü daha önce gelecek olursa insanlar “içerisi çok kalabalık olur
şimdi, sonrakini bekleyelim” demeyecek, sanki bu otobüs dünyadaki son otobüsmüş
gibi içeri hücum edecek ve bir konserve kutusunun içindeymiş gibi yolculuk
yapmak zorunda kalacaktı. Bunu asla istemiyordu. Bu riski göze alamazdı. O
yüzden otobüs geldiğinde bir şekilde ilk binenlerden olmalıydı. Böylece
oturacak bir koltuk ya da en azından sırtını sağlama alabileceği ayakta bir yer
bulabilirdi.
Durakta bir sıra yoktu. Demek
ki otobüs geldiği zaman kapıya doğru toplu bir hücum yaşanacaktı. Böyle anlarda
insanlar mantığını ve kişiliğini bir tarafa bırakıp hayvani içgüdüleriyle
hareket ederler. Benzer manzaraları, sokak defilelerinde kalabalığın üzerine
tişörtler fırlatılırken, baklava dükkanı açılışında bedava baklava dağıtılırken
ya da yine açılış şerefine her şeyin yarı fiyatına satıldığı elektronik ürün
mağazası kapısı önünde de görmek mümkündür. İnsanlar ilk olarak kendisinden önce
toplanmış kalabalığı görüp beklemeye başlar ve yine sürü psikolojisinin
etkisiyle "Herkes tişört kapıyorsa ben de kapmalıyım, ben enayi
miyim?" diye düşünerek hücum eder. Hatta evrimsel gelişmişlik açısından
diğerlerinden daha üstün olduğunu kanıtlamak için birden fazla tişört kapmaya
çalışır. İnsan dediğimiz canlı esasında aşağı yukarı böyle bir şeydir. O da
böyleydi işte.
Etrafını gözlemlemeyi severdi.
Şimdi de aynısını yapıyordu. Önce kalabalığın yaş ortalamasına baktı. İş çıkışı
olduğu için orta yaş grubu ağırlıktaydı ama 65 yaş kartının verdiği bedava
seyahat hakkını dibine kadar kullanan yaşlıların da sayısı da epey vardı.
Bunlardan bir kısmı duraktaki bankları kapmış, otobüste de kendisine yer
verileceğinin rahatlığıyla sessiz sedasız bekliyorlardı. Kendisi de elbette
böyle bir durumda kayıtsız kalamaz yer verirdi. Çünkü her ne sebeple olursa
olsun kendisi otururken ihtiyar birinin ayakta kalmasına gönlü elvermezdi. Evde
bunalmış canı dışarı çıkmak istemiş olabilir, yaşına rağmen hala çalışmak
zorunda olan biridir ya da torununu görmekten geliyor diye düşünür ve yer
verirdi.
Durak giderek
kalabalıklaşıyordu, yaşlı sayısı artıyordu, otobüs ise gelmek bilmiyordu.
Geriye artık yapacak tek bir şey kalmıştı, o da otobüsün ön kapısının duracağı
yeri tutturup kendini içeri atabilmekti. Eğer bunu başarabilirse doğrudan
otobüsün en arkasına gider ve kendine uygun bir yer ayarlayabilirdi. Üstelik
arka taraflar ihtiyarlar tarafından tercih edilen yerler olmadığı için yer
verme ihtimalini de azaltmış oluyordu. Tüm bu saptamalar yıllardır toplu
taşımayı kullanan bir bireyin yaşadıklarından damıtılan deneyimlerdi işte, yaşamak
insana her yerde öğretiyordu.
Hemen tahminleme çalışmalarına
başladı. Bir kere otobüsler genel olarak durağın bittiği yere yakın dururdu, bu
kesindi. Çünkü biraz geride dursa arkadan gelen diğer otobüslerin yerini de
işgal etmiş oluyordu. Ancak bu denli kalabalık bir durakta yaklaşık bir tahmin
yapmak işe yaramazdı. Çünkü hesabı 1 metre bile şaşsa araya 15 kişi girer ve
gerilerde kalırdı. Üstelik yine görgü kuralları gereği kadınlara da öncelik
tanıyacağı için kendi sırasından feragat edecek ve iş iyice çığırından
çıkacaktı. En fazla 20 santimlik bir hata payıyla tahmin yapmazsa bu iş yaştı.
Bu yüzden nerede duracağı kararını, otobüs karşıdan göründüğünde anlık olarak
verecek ve bu işi bitirecekti. Öncelikle durağın ucuna gitti ve orada beklemeye
başladı. Zaten orada mevzilenmiş olan başka bir grup da vardı, bu hesapları
yapan yalnızca kendisi değildi çünkü. Ama burada fark yaratan, tam tahmin yapan
kazanırdı. Diğer türlüsü şans işiydi ve o işini şansa bırakamazdı. Otobüs
karşıdan göründüğünde o anki trafik akış hızına bakarak, otobüsün yavaşlamaya
başlayacağı anı ve duracağı noktayı hesaplamaya çalışacaktı. Bu hızı belirleyen
faktörler ise çok fazlaydı. Şoförün ruh hali, havanın yağışlı olup olmaması,
trafik yoğunluğu hesaba katılması gereken faktörlerdi. Tam bir isabetle olmasa
dahi yaklaşık bir tahmin yürütebilmeliydi.
Kafasında bu düşüncelerle
beklerken otobüs aniden karşıdan göründü. Tam hesaplara başlamıştı ki gelen
otobüsün bineceği otobüs olmadığını fark etti. Kalabalığın bir kısmının otobüse
binmek için hareketlendiğini görünce sevinirken birden hiç hesapta olmayan bir
şey gerçekleşti, bineceği otobüs de karşıdan görünmüştü. İşte şimdi kritik bir
karar verecekti. Eğer ilk gelen otobüs, diğeri durağa varmadan yolcularını alıp
giderse sorun yoktu ama tersi olursa bineceği otobüs, gelen otobüsün arkasında
duracaktı ki bu felaket olurdu. Çünkü bu sefer durağın diğer ucunda bekleyen
gamsız kesim avantajlı duruma gelecekti ve muhtemelen kendisi en son binip
şoför mahallinde yolculuk edecekti. Hemen ilk otobüse yönelen kalabalığı
inceledi, sayıları çok fazla değildi. Ama karar değiştirip ilk otobüse binmeye
çalışanlar olacağı gibi, son anda otobüse yetişenler de peydah olacaktı. Bu
yüzden erken davranıp öndeki otobüsün arkasına doğru yöneldi. Bu durumda olacak
olan belliydi. Kendi otobüsü diğer otobüsün tam arkasında duracağı için ön
kapının denk geleceği yeri tahmin etmek de zor değildi. Bu kolaylık
diğerlerinin de işine yaramış ve bulunduğu yerdeki insan sayısı artmıştı. Bir
şekilde önde yer kapması lazımdı ama böyle bir atakta bulunmayı da kendine
yediremiyordu. Gerekirse en son biner ama kendine görgüsüz sığır dedirtmezdi.
Bu yüzden götün götün ilerlemeye başladı. Sanki kendisi ilerlemiyormuş da
kalabalık geri gidiyormuş gibi bir hava yaratma çakallığına başvurdu.
Otobüs yolcu almaya devam
ediyor, diğer otobüs ise gittikçe yaklaşıyordu. Buraya gelerek doğru bir karar
verip vermediğini az sonra anlayacaktı ki hiç hesapta olmayan bir şey oldu.
Kendi otobüsü durağa geldiğinde, diğer otobüs de duraktan ayrılmaya başladı.
Böyle pis bir tesadüfü hiç düşünememişti. Bineceği otobüs beklediği yerde
durmamış ve durak boyunca yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı. Durakta birden bir
kaos baş gösterdi. Kalabalık da otobüsle aynı hızda ilerliyor ve durmasını
bekliyordu. Tüm hız denklemleri, tüm değişkenler, hesaplamalar çöpe gitmişti.
Kalabalığın rüzgarına kapılmış, durağın diğer ucuna doğru savruluyordu. Artık
herkes bu kavganın içindeydi, ilim teknik bir kenarda kalmış, orman kanunları
işlemeye başlamıştı.
Otobüsün nerede durduğunu,
kendisinin ne ara bindiğini hatırlamıyordu. Sadece birisiyle aynı anda binmeye
çalıştığı için kapıdan yapışık ikizler gibi yan yana geçtiği sahne kalmıştı
aklında. Bu esnada kesinlikle geri adım atmamış ve yol vermemişti. Durumlar
eşitti ama yine de yaptığından utanıyordu. Ön kapının biraz ilerisinde
tutunacak bir direk bulmuş, yolcuların arkalara doğru ilerlemesini bekliyordu.
Çünkü hala binmeye çalışanlar vardı.
Nasıl ve ne zaman bineceğine
hesapları değil kader karar vermişti. Hayat öyle büyük planlar yapacak
kadar ciddi ve uzun değildi. Belki de insan için en iyisi kendini hayatın
akışına bırakmaktı. İnce hesaplar yapmak belki kısa vadede bir şeyler
kazandırabilirdi ama uzun vadede bunların hepsi insanı boş yere uğraştıran
küçük birer ayrıntıydı. Böyle düşünmek hoşuna gitmişti. Hayat yine ona
öğretiyordu. Otobüs ilerledikçe daha da ferahladı. Boş bir koltuk kapma
hevesiyle başladığı bu süreçten, ummadığı bir şekilde berrak bir zihin elde
ederek çıktı.