02 Nisan 2015

Nasreddin Hoca

Nasreddin hoca bir gün gölün kıyısına oturmuş, göle maya çalmaktadır. Yoldan geçen biri hocayı görür ve “Hoca, hoca ne yapıyorsun?” diye sorar. Hoca da göle maya çalıyorum diye cevap verir. Bunu üzerine o adam da “kolay gelsin öyleyse” deyip yoluna devam eder. Hocanın “Ya tutarsa” cevabı ağzının içinde kalmıştır. Tüm şevki kaçar, morali bozulur ve eşşeğine ters binip eve doğru yol koyulur.

Yol boyunca kimse dönüp de eşşeğine neden ters bindiğini sormaz, ayrıca gördüğü tüm çocukların ağzında düdük vardır. Bir kaç kişiye takılıp şakalaşmak ister ancak hepsi onu tersler. Hocanın tüm özgüveni çökmüştür. Tüm gece boyunca kafasının içinde ahaliyle tartışıp “Hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı” diyerek bitirdiği fıkralar canlandırır. Nasrettin Hoca halk arasında şakalarıyla ve sivri zeka örneği cevaplarıyla ünlenen bir kişi olmak istemektedir ancak bu kimsenin umrunda değildir. Hoca kendisini adeta bir hiç gibi hissetmektedir ve bir ara psikoloğa bile gitmeyi düşünmüştür. Ancak 14. yüzyılda yaşadığını ve psikoloji ilminin henüz ortaya çıkmadığını hatırlayıp vazgeçer.

Hocanın günleri bu şekilde gündüzleri leyla gibi gezerek, geceleri ise kafasında fıkralar yaşayarak geçer gider. Bir gün karısı onun bu haline daha fazla dayanamaz ve kendisine her şeyi anlatmasını ister. Hoca da her şeyi olduğu gibi anlatır. Ancak karısı Hoca’nın kafasında uydurduğu fıkraları çok komik bulur ve “Hey Nasrettin, neden bu fıkraları bir kitapta toplamıyorsun?” diye sorar. Bu kitap işi Hoca’nın aklına yatar ve hemen tüm fıkralarını yazıya döküp soluğu yayınevinin önünde alır. Hoca’nın kitabı çok beğenilir ve best seller olur. Tarlada, kahvede, çarşıda herkes Hoca’nın kitabını okumakta ve fıkraları birbirlerine anlatıp gülmektedirler. Hoca istediğine kavuşmuş ve yörede çok tanınan biri haline gelmiştir. İşte hoca hayalgücünün, gerçek hayattan daha eğlenceli olduğunu bu şekilde öğrenir ve kendini artık tamamen yazmaya verir.