30 Aralık 2009

TRT2GİBİADAM Yılbaşı Program Akışı

07:00 - Telefonun alarmının çalması ve hemen akabinde 5 dk. erteleyiş
07:05 - Telefonun bi daha çalması ve yine erteleyiş
07:10 - Telefonun tekrar çalması ve sağlam bir küfürle beraber açılış
07:15 - Belgesel - Orman Ahalisini Haraca Bağlayan Kaplan Sürüsü
08:00 - Nihat Doğan'la Dezenformasyon Nitelikli Haber Bülteni
08:15 - Belgesel - Yılbaşını Yalnız Geçirmemek İçin Sosyalleşme Çabası Güden Gencin Dramı
09:00 - Röportaj - 42 Senedir Yılbaşını Evde Dansöz İzleyip Kuruyemiş Yiyerek Geçiren Emekli Amcayla Konuştuk
10:00 - Kültürlenelim Sanatlanalım - 3 Süper Film Birden Gösteren Sinemaların Türk Sinema Kültürüne Etkisi
10:30 - Yılbaşında Ne Yiyelim - Satılmış Usta Hindi Sevmediği İçin Bizlere Bulgur Pilavı ve Pırasa Yapacak
11:30 - Seynan Levent'le Öğlene Doğru - Saat 12 Olsa da Yemek Yesek
12:00 - Mahmut Tuncer'le Öğle Haberleri ve Gündemden Kopuş
12:30 - Öğle Yemeği Sonrası Uyku Bastırması ve Necefeli Maşrapa Gösterimi
13:00 - Kanal Çalışanlarının Topluca Yılbaşı Alışverişi Yapması ve Necefeli Maşrapaya Devam
14:00 - Müzik Saati - Nihat Doğan, Mahmut Tuncer ve İzzet Altınmeşe Birlikte Stairway to Heaven'ı Seslendirecek
14:02 - Led Zeppelin Üyelerinin İçine Sebepsiz Bir Sıkıntı Düşmesi
14:10 - Kanalımıza Polis Baskını - Mahmut Tuncer ve İzzet Altınmeşe'nin Gözaltına Alınması, Nihat Doğan'ın Kayıplara Karışması
14:15 - Yılbaşı Kutlamak İçin Mekan Önerileri - Dayımlara Gidelim, Belediyenin Meydandaki Kutlamasına Gidelim, Arkadaşlarla Dışarı Çıkcaz
15:00 - Burhan Çaçan'la Hakk'a Doğru
15:30 - Yeşilçam'dan Ateist Filmler Kuşağı - Dinsiz Olduğunuz Kadar İmansızsınız da
14:00 - İbrahim Tatlıses'le Yeniyıl Üzerine Sohbet- Yılbaşı Temmuzda Olsa Ne Güzel Karpuz Yerdik
15:00 - Yerli Dizi - Benim Karım Hanginizdi Lan? (2458. bölüm)
16:30 - Seynan Levent'le Akşama Doğru - Mesai Bitse de Gitsek
17:00 - Süleyman Demirel'le Felsefe Sohbetleri - Felsefeden Anlamam Ama Filozoflara Saygım Vardır
18:00 - Yörelerimiz Türkülerimiz - Evlerinin Önü Tekel Bayii, Urfa'nın Etrafı Komşu Vilayetler ve Suriye, Siyah Giyme Kıl Olur Beyaz Giyme Yün Olur, Bir Of Çeksem Karşıki Windows Çökülür
19:00 - Ana Haber Bülteni
20:00 - Yılbaşı Eğlencesi Özel Programı
20:10 - Bacak Kadar Boyu Olan Çocuk Kolasının İçine Leblebi Atarak Kendi Çapında Eğleniyor
20:30 - Sibel Can, Kibariye, Ferhat Göçer ve İzzet Yıldızhan Şarkılarıyla Herkesi Coşturuyor
22:00 - Biraz da Gülelim - Dünyanın Dört Bir Yanından Derlenmiş Komik Görüntüler
22:15 - Biraz da Dövelim - Serdar Ortaç'a Meydan Dayağı Atılması ve Anlık Bir Huzur Gelmesi
23:00 - Yılbaşı Dansözünün Ekrana Çıkması ve Bazı Kıvrak Figürler
23:30 - Türkiye'de Yeniyıl Heyecanı Görüntüleri - Konya Ovası'na Canlı Bağlantı ve Akabinde Yayının Hemen Sonlandırılması
23:59 - 10...9...8...7...6...5...4...3...2...1...Sıfııııır, heeeey, yaşasııın yeniyılyeniyılyeniyıl herkese kutlu olsun
00:00 - 10 Saniye Önceki Heyecanın Aniden Yok Olması
00:15 - Türkiye'nin Dört Bir Yanında Patlayan Havai Fişeklerin Toplu Gösterimi
00:30 - Viyana Flarmoni Orkestrasından Seçme Eserer - Aydınlanma Çağının Gülü Gotik Dönem Bülbülü, Burjuvaysam Günahım Ne, Halay Potbori
01:00 - Çocukların Daha Fazla Dayanamayıp Kanepede Uyuyakalması
02:00 - Hadi Şu Ufağı da İçip Bitirelim Ziyan Olmasın
03:00 - Son Dubleler, İstiklâl Marşı ve Kapanış

28 Aralık 2009

Tarihteki Gereksiz İcatlar

Kanalımızın önde gelen tarihçilerinden Hüsnü Selezeytin siz değerli izleyicilerimiz için tarihin tozlu sayfalarına girerek çok önemli bir araştırmaya imza attı. Neden erken kalkıyoruz? Neden kravat takmak zorundayız? Bu tarihin sayfaları neden hep tozlu, hademe yine nerede kaytarıyor? Hepsi bu araştırmayla ortaya çıkacak. İşte size gereksiz icatlar ve işte bunları icat eden alçak, namussuz, ırz düşmanı mucitler.

Sabah Erken Kalkmak: Sabahın kör vaktinde, o sıcacık yatakta, daha uykunun yarısı henüz geçilmiş, şapşahane bir rüyanın ortasında rol almaktayken birdenbire telefonun iğrenç alarm sesiyle uyanıp işe gitmek, Yozgatlı bir emekli albay olan Muharrem Mukavemet (M.S. 157 - M.S. 211) tarafından icat edilmiştir. Herkesin kafasına göre kalkmasına rağmen öyle ya da böyle günün 8 saatini çalışarak geçirebildiği zamanlarda bu durumu kendine dert eden albay Muharrem, "Böyle bi disiplinsizlik olmaz efenim, ağamızın keyfi gelecek de kalkıp işe gidecek, yok öyle şey" diyerek sabah 6 da kalkmayı öngören bir talimatname hazırlamış ve o zamanki krala sunmuştur. Kral kendisine uyku mahmurluğu esnasında gelen bu öneriyi tam olarak inceleyemediği için iyi bişey sanıp kabul etmiş ama ne bok yediğini ancak öğleden sonra kendine gelince anlayabilmiştir. Krallık makamı da öyle şakaya gelir bi makam olmadığı için uygulamayı geri çekememiş ve öylece kalmıştır. Bunu gören diğer krallıklar da birer birer erken kalkmaya başlayınca iş iyice kontrolden çıkmış ve maalesef günümüze kadar uzanmıştır.

Kravat: Giyim kuşam konusunda insanlığa zerre katkı sunmayan gereksiz bir aksesuar olan kravat, Kuzey Almanyalı bir terzi olan Beckenbauer (1272 - 1331) tarafından icat edilmiştir. Basma fistan yapmak üzere toptancıdan 10 top çiçek desenli kumaş alan Beckenbauer malları depoya yerleştirir ancak ertesi gün geldiğinde kumaşların üstüne yer yer halis Münih pekmezi damladığını görünce adeta kafayı sıyırır. O vakitler pekmez lekesini çıkaran bir deterjan olmadığı için mağdur terzi kumaşın temiz kalan küçük parçalarından bir şey yapmaya karar verir ve kumaştan ince uzun şeritler keserek ilk kravatları yapar. Hem hükümetle hem de belediyeyle yakın ilişkileri olan bu fırsatçı herif hemen bir kılık kıyafet genelgesi yazıp belediyedeki tanıdıkları aracılığı ile kravatı zorunlu hale getirmiş ve günümüze kadar milyonlarca erkeğin çile çekmesine sebep olmuştur.

Dantel: İlk örneklerine Kütahya'daki kasaba pazarı kalıntılarında rastlanan dantelin yöre kadınları tarafından icat edildiği sanılıyor. O vakitler yerli dizi olmadığı için ev işlerinden arta kalan zamanlarda ne yapacağını bilemeyen ev hanımları amaçsız bir şekilde dantel örmeye başlamış ve yaptıkları onca işleme de boşa gitmesin diye bu dantelleri oraya buraya kondurmuşlardır. Başlarda zararsız ve sevimli görünen bu danteller bir süre sonra çığrından çıkmış ve evin yarıya yakınını kaplar hale gelmiştir. Her ne kadar sonradan dantelin hiç bir işe yaramayan, sadece televizyonun üstüne örtülerek ekranın bir bölümünü görmemizi engelleyen gıcık bir icat olduğu anlaşılsa da emeklerinin zayi olmasını kendilerine yediremeyen Birleşik Dantel İşçisi Kadınlar Sendikası üyesi kadınların kararlı tutumu yüzünden bu danteller maalesef günümüze kadar uzanmıştır. Son günlerde elektronik eşyaların çeşidinin artması nedeniyle eskisi kadar rahat dantel kullanılamıyorsa da hala bir grup ev hanımı bu geleneği sürdürmekte ve dizüstü bilgisayarları bile dantelle kaplamaya çalışmaktadır.

21 Aralık 2009

Rüya Tabirleri

Baktık ki kanalımızın akademik kesime hitap eden entelektüel konsepti halka inmemize engel oluyor biz de yayın akışımızda değişikliğe gitme kararı aldık. Biz dediğim de 1 kişi (ben) var sadece. Önce evlendirme programı düşündüm ama arada ben de gümbürtüye giderim, sülalenin yaşlı teyzeleri beni karambolde biriyle başgöz eder diye vazgeçtim. Mehmet Ali Erbil'i getireyim dedim param yetmedi, e Flash TV kadar da yerlerde sürünmek istemeyince rüya tabirinde karar kıldım. Alın okuyun, rüyanızda gördüğünüz şeyin ne anlama geldiğini güvenilir kaynaklardan (o da ben) öğrenin.

Karpuz: Rüyada karpuz görmek kişinin geçen yazı tatil yapmadan geçirdiğine delalettir. Ha diyeceksiniz ki geçen yaz geçmiş gitmiş, rüyanın bana hayrı nedir? Bu, eğer bu yaz da parayı çarçur edip biriktiremezseniz gelecek yazı da evde alşam karpuz yiyerek geçireceğinize dair bir uyarıdır.

Nihat Doğan: Rüyada Nihat görmek hiç de iyiye alamet değildir. Tam tersine ızdırap dolu günlerin başlayacağının habercisidir. Hele de Nihat'ı karpuz yerken gördüyseniz hepten babalara geldiniz. Sizi ancak o rüyanın panzehiri kurtarır. Bunun için allem edip kallem edip rüyanıza Abdüllatif Şener'i sokmanız gerekir. Abdüllatif, o mülayim bakışlarıyla Nihat'ı etkisiz hale getirecek ve durumu normalleştirecektir.

Rüya Görmek: İnsasnın rüyasında rüya görmesi çok acayip bişeylere delalettir. Matrix gibi, Geleceğe Dönüş gibi, Uzaylı Zekiye gibi bişeydir. Eğer başınıza böyle bişey gelmişse en yakın Nihat Doğan'a gidin ve eşşek gelecekten dönünceye kadar dövün. O zaman bu hayırlara vesile olcaktır.

Uçan Tekme: Rüyada uçan tekme atmak çok güzel şeylerin olacağına delalettir. Kişi rüyayı takip eden 3 ay boyunca hiç yağmura yakalanmayacak, hiç otobüs kaçırmayacak, hiç burnunu karıştırırken yakalanmayacak ve yerde 10 lira civarında bir para bulacaktır. Ama 3 ay sonra rüyanın etkisi geçeceği için önleminizi almayı unutmayın.

Gülle: Rüyada gülle görmek güllerin içinden güle güle gelen gül yüzlü sevdiceğe delalettir. Kişi bu mutlu tesadüfün ertesinde gülle atma dalında olimpiyatlarda ülkemizi temsil edip altın madalya kazanarak gururumuz olacak ve bayrağımızı göndere çekecektir. Ancak bu mutlu günler rüyada Nihat Doğan'ı gülle atma yarışlarında karpuz atarken görünce hazin bir şekilde bitecek ve kişi eski, sıradan günlerine geri dönecektir.

Harem: Kişinin rüyasında haremde birbirinden güzel hatun cinsinden kadınla zevk-ü sefa ederken bir yandan da kendisine uzatılan muzdan ısırması o kişinin kıçının açıkta kaldığına delalettir. Muhtemelen yorgan üzerinizden sıyrılıp yere falan düşmüştür. Yorganı tekrar örtüp rasyonel rüyalar görmeye çabalayın.

16 Aralık 2009

Bunları Biliyor muydunuz?

*Kaldırımda yürürken üstüne bastığınızda birden altından su fışkıran karo taşlarının, vatandaş mağdur olsun diye belediye tarafından bilerek öyle döşendiğini,
*Patates, domates, soğan yerine "patatyas, domatiyes, soğayn" diye bağıran seyyar satıcıların aslında hiç bir konuşma probleminin olmadığını, sadece şehrin ortasında bağırabilmenin getirdiği özgüvenden ötürü mantık kaybı yaşadıklarını,
*Elinde megafon bulunan bir trafik memurunun günlük mesaisi sırasında ortalama 53 kere "bekleme yapma" dediğini, bu alışkanlığının akşam eve gidince de devam ettiğini, "hanım bekleme yapma sofrayı getir" dediğini, kabuslarından "bekleme yapmayın laan" diye uyandığını
*Aslında "bekleme yapma" nın çok saçma bir kalıp olduğunu, türkçe öğretmenlerinin ömründen, bu anonsu her duyduğunda 3 dakika gittiğini,
*Balıkların sanıldığı gibi 5 saniyelik bir hafızaya sahip olan aptal hayvanlar olmadığını, bu seneki öss'de bir hamsinin bilkent üniversitesi makina mühendisliğinin burslu bölümünü kazandığını,
*Beren Saat'in bir saat markası değil insan olduğunu, Ezel'in de kız değil erkek olduğunu (en azından ben yeni öğrendim, sizi bilmiyorum)
*Atatürk tarafından söylendiği iddia edilen "Türk şoförü en asil duygunun insanıdır" lafının gerçek olduğunu, bu lafın otomobil kullanırken çok asil bir hareket yapması üzerine Atatürk tarafından makam şoförü Hasan Ormanağası'na söylendiği ve Şoförler Odası tarafından sahiplendildiğini,
*Feysbukta, msnde şurda burda "millet deliye hasret ben akıllıya" ya da "alemin derdi ben olmuşum demek ki zamanında iyi koymuşum" gibi iletiler paylaşarak ilginç bir kişilik profili çizmek isteyen kişilerin aslında gayet tırt insanlar olduklarını,

biliyor muydunuz?

07 Aralık 2009

Şiir Saati

KRAL TV DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI

Kral TV dinliyorum gözlerim kapalı
Soluklanmak için oturduğum çay bahçesinde
57 ekran televizyon bas bas bağırıyor
Serdar Ortaç'ın köşeli iğrenç sesi
Sanki beynime tecavüz ediyor
Mecburen dinliyorum gözlerim kapalı

Kulağa hoş gelen müzikler bana pek hoş gelmiyor
Askerdeyim, 200 er ve erbaşın arasında, gazinoda
Gülben Ergen son ses yardırıyor
Sanki ayağına inşaat çivisi batmış, anırıyor
Gözlerim kararıyor, siliniyor bilcümle nesneneler
Bende Kral TV dinliyorum gözlerim kapalı

Minibüsteyim, en arka koltukta oturuyorum
Zira arkada oturunca şurdan 1 kişi uzatır mısınız diyen olmuyor
Birden bire bir sıkıntı hissediyorum
Ferhat Göçer yüksek perdeden hücuma kalkıyor
Şoför radyonun sesini yeterli bulmamış
Mecburen Kral FM dinliyorum şuurum kapalı

Dürümcüde, pizzacıda, cafelerde her yerde
Tüm işletmeciler bir araya gelip ortak yemin etmiş gibi
Sanki bu konuda kanun hükmünde kararname varmış gibi
Kolunu büktüğümün memleketinde başka kanal kalmamış gibi
Silah zoruyla Kral TV dinliyorum gözlerim kapalı
Aradabir de Power Türk'e denk geliyorum bahtım kapalı

Evdeki Kanepe, 1962

30 Kasım 2009

Delikanlı, Mert ve Babayiğit Kişinin MSN Kuralları

Yaklaşık 2000 Kurtlar Vadisi izleyicisi üzerinde yaptığımız anketin sonuçlarını açıklamaktan utanç duyuyoruz ama yine de açıkılıyoruz. Buyrun okuyun:

Delikanlı adam;
-Titreşim göndermez, direkman pencereyi yıkar.
-Zorda kalmadıkça smile kullanmaz
-Eğer durumu dışardaysa, harbiden dışardadır, meşgul ise direk msn'i kapatır.
-Durumu hemen dönecek olduğu halde uzun süredir haber alınamamışsa mutlaka başı belaya girmiştir.
-Çevrimdışı göster durumunu kullanmamıştır kullanmayacaktır da. O ne lan öyle kolpacı kıvrak gibi.
-Bye kelimesi kullanmaz, "selametle"yi tercih eder.
-Asl pls gibi kısaltmalardan hazzetmez, kimsin nesin der ve tam cevap bekler.
-Siyahtan başka yazı rengi kullanmaz, pembe renk kullananları da engeller.
-Msn listesini; delikanlılar, delikanlı adayları, kıçı başı ayrı oynayanlar olarak gruplandırmıştır.
-Kullandığı ad, büyük harflerle yazılmış kendi adıdır ve yıllardır değişmemiştir.
-Sadece özel günlerde, bayramlarda ve aşk acısı çektiğinde kişisel ileti kullanır.
-Avatar olarak takım elbiseyle çekilmiş ciddi bir fotoğrafını kullanır. cep telefonuyla sağ üstten çekilmiş emovari fotolardan uzak durur.
-Mail göndereceği zaman reply to all a basmaz, herkese ayrı ayrı mail gönderir.

bu böyle biline.

24 Kasım 2009

Beyaz Perdede Bu Hafta

Geçen ekip olarak bir araya geldik ve bayadır sinemaya gitmediğimizi farkettik. Hem izleriz hem de film eleştirisi yapıp yayınlarız dedik. Hepimiz okumuş, etmiş, mürekkep yalamış insanlar olduğumuz avam sınıfının tercih ettiği filmleri sallayıp deneysel bi filme girdik. Şimdi filmin adını verip de kendisini burda rencide etmek istemiyorum ama bi daha deneysel filme gidersek 2 olsun lan. Resmen bi bok anlamadan geri çıktık.

Olay tam olarak şöyle oldu: Girdik filme ekipçe, oturduk izliyoruz. Bir durgunluk, bir sürekli bakışmalar, bir dalıp gitmeler sorma gitsin. Adam bir iç hesaplaşma yapıyor tam yarım saat. Bir cümle kuruyor, sonu gelinceye kadar başı fi tarihte kalıyor. Herkeste bir kasvet, bir melankoli. Bekle bekle olaylar gelişmiyor. Herifler evin salonuna girdi, filme ara verildi. Döndük geldik hala salondalar. Şerefsizler bi çıkıp hava alın lan, evden birini bakkala gönderin bari. Cam pencere de kapalı, yağlı ter kokusu ta burnumuza kadar geldi. Ama yok, o salondan çıkılmıyor.

Bu düşünceler içerisinde film ilerledi, ben hala aha şimdi biri ölecek, aha şimdi eve kamyon dalacak diye bekliyorum. Ama sanırsın sanki o gün mahallede nüfus sayımı var, sanırsın sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş. Herifler birbirinin suratına bakıp bakıp iç hesaplaşma yapıyor, çelişki yaşıyor, bir kaostan bir kaosa, bir depresyondan bir depresyona naber lan demeden atlıyor.

Biz de öyle koltukta mal müdürü gibi beklerken birden yazılar akmaya başladı. Ben filmin bittiğine inanmadığım için, belki birden yine salon sahnesine geri dönerler diye bi süre daha koltukta bekledim. Ama noldu? Resmen bitirmiş filmi kalleşler. Baktık herkes çıkıyo biz de kalktık.

Çıkışta da delikanlılığa bok sürdürmemek için gelmiş geçmiş en düzeysiz film eleştirisini yaptık. "Abi o vitrin o salona hiç iyi gitmemiş", "Masanın üstü neydi öyle ya hep dantel?", "Tekli koltuktaki herifi gördün mü lan? Hiç konuşmadı ne gizemli bir insan", "Zaten bu yönetmenin filmleri hep böyle sofistikedir", "Zaten filmin kesin bi anlamı yok abi, kişiye göre yorumlanır" lafları arasında otobüslere binip evlere dağıldık. Ama gel gelelim gerçeği de daha fazla saklayamadık. Kanal olarak mağduruz oğlum.

Kadın Çantalarından Çıkanları Derledik Volume 2

Siz değerli izleyicilerimiz için bu sefer de anneanne ve babaanne çantalarını karıştırdık. Araştırdığımız tüm çantalar ortalama 25 senelikti, 80'lerin ortalarında alınmıştı. aha da içinden çıkanlar:

-Çıtçıtlı para cüzdanı
-Şehirler arası otobüste verilmiş topkek (ufak toruna verilecek)
-Bir çift çorap
-Patik
-Ne olduğu anlaşılamayan minare yeşili bir bez
-2 adet muska
-Siyah iplik makarası
-5 numara örgü şişi
-Çeşitli renk ve ebatlarda yaklaşık 10 düğme
-İsmet inönü'nün resmi bulunan para
-Küçük bir poşet
-Tesbih ipi
-Başta tansiyon hapı olmak üzere renk renk ilaçlar
-Banka cüzdanı (bağ-kur maaşı için, ziraat bankasından açılmış)
-Tülbent
-Durmuş bir kol saati
-Üzerinde gençlik yıllarına ait fotoğrafı bulunan nüfus cüzdanı
-Yıllar önce lağvedilmiş bir kuruma ait sicil kartı

Haydi gençler! Siz de bakın babaannenizin çantasına, bakalım neler var?

19 Kasım 2009

Yıllık İzin

Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağım için internetle olan bağımı kâh kopartıyor kâh ihtiyacım kadar sınırlandırıyorum. E haliyle blogu da bir süre nadasa bırakıyorum. Ben yokken bloga yazı yazmak, park etmek ve buraya çöp dökmek yasaktır. İsteyen eski yazılanları okuyabilir. Lütfen blogu nasıl bulmak istiyorsanız öyle bırakınız. Hadi eyvallah.

15 Kasım 2009

Feysbuk'ta Gördüm Seni

Pop müzikte internet çağının sesi olmayı hedefleyen taze şarkıcılardan Resul Fankılab ilk albümüyle müzik piyasasına son derece gereksiz ve laubali bir giriş yaptı. Albümün hit parçası "Feysbuk'ta Gördüm Seni" yi, mevzubahis sitede eski sevgilisinin profiline denk gelmesi üzerine yaptığını belirten şarkıcı, şarkının melodisinin Oy oy Emnem'e çok benzediği yönündeki iddiaları sert bir dille yalanladı. Ama siz yine de o melodiyle okuyun:


Feysbuk'ta gördüm seni
Çok sosyal geldin bana
Sokakta mı büyüdün
Oy oy sevgilim
Ne garezin var bana
Ne garezin var bana

Albümde fotoğraflar
Fotoğrafta yorumlar
Asılmayan kalmamış
Oy oy sevgilim
Kim ulan bu adamlar
Kim ulan bu adamlar

Profil fotoğrafın
Hoş geliyor gözüme
500 kişi eklemiş
Oy oy sevgilim
Arkadaş listesine
Arkadaş listesine

Albümde fotoğraflar
Fotoğrafta yorumlar
Ben sana sulanayım
Oy oy sevgilim
Nedir bu hayvanlıklar
Nedir bu hayvanlıklar

Doğum günün gelende
Herkes bi şey göndermiş
Lan bir de ne göreyim
Oy oy sevgilim
Kutlayanlar herifmiş
Kutlayanlar herifmiş

Duvarında tebrikler
Tebrik eden erkekler
Ben burda kudurayım
Oy oy sevgilim
Seni ele versinler
Bana gelsin kurşunlar

13 Kasım 2009

Spor Haberleri

*Messi'nin Fenerbahçe'ye transferi son anda iptal edildi. Bir süre önce Barcelona kulübüyle bonservis için 4 çuval bulgur, 2 bidon süzme yoğurt ve 10 kilo pancarda anlaşma sağlayan Fenerbahçe, ünlü oyuncuya da asgari ücret+yol+ssk önermiş ve olumlu cevap almıştı. Ancak taraflar imza aşamasına geldiğinde Messi'nin bacanağının Türkiye'ye gelmek istememesinden ötürü transferden son anda vazgeçildi. Messi'nin bacanağıyla aralarının çok iyi olduğu, her akşam hanımı alıp misafirliğe gittiği, zaten bacanağının da Barcelona'da işlek bir caddede büfe işlettiği ve bu kurulu düzeni bozmak istememesi transferin olumsuz sonuçlanmasında etkili olduğu söyleniyor.

*Geçen hafta alınan Kayserispor yenilgisinden sonra çıkışa geçmek için takım olarak kenetlenen Kasımpaşalı futbolcular o şekilde kitlenip kaldı. Yeni bir ekip oldukları için nasıl kenetlenildiğini bilmediklerini o yüzden böyle düğümlendiklerini belirten Kasımpaşalı futbolcular, belediye ekiplerinin getirdiği sıcak suyun üzerine dökülmesi sonucu tekrar açıldılar. Kasımpaşa daha sonra antremana tek kale maçla devam etti.

*Camdan bir bloğun, buzdan bir pistin üzerinde kaydırılarak içiçe geçmiş yuvarlaklara gönderildiği ve iki kişinin pisti fırçalamak suretiyle bu bloğa yön verdiği curling adlı sporun dün düzenlenen müsabakalarını kahvede eurosport izleyen 20 kişilik bir grup bastı. Tam iki yıldır bu maçları izlemelerine rağmen daha tek bir kuralını dahi anlayamadıklarını ve bu durumun içlerine dert olduğunu söyleyen çılgın grup bir yandan cam blokları kırarken bir yandan da fırçaları ellerine geçirip sporcuları kovaladı. Kovalama esnasında buzda kayma sonucu kaseyi inciten saldırganlardan bazıları tedavi altına alındı. Saldırıya ilk tepki Curling Sporunu Kalkındırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Helmutt Olsen'den geldi. Bu elim saldırıyı kınadıklarını belirten Olsen "Sanki biz biliyoruz da mı oynuyoruz bu mereti? Ben de kuralları tam bilmiyorum ama izliyorum. Bence herkes herkesin fikrine saygılı olmalı, yoksa bu şartlarda memlekette Curling sporu gelişemez." diye konuştu.

*100 metre koşuda yüzakımız olan atletimiz Tayyar Diripling, Golden League yarışlarında 100 metreyi 4,5 saniyede tamamlayarak ömrü boyu atletizm müsabakalarından men cezası aldı. Sonradan görme olduğu kadar şuursuz da olan atletimiz Tayyar'ın bu cezayı almasında, parkuru, önceki yarışlardan kazandığı paralarla aldığı Bugatti marka spor arabayla tamamlamış olması en büyük etken olarak gösterildi.

12 Kasım 2009

Nikâh Masası 2.0 Çıktı

Nasıl ki çok tutan filmlerin 2. si çekiliyorsa, Ümit Besen de son albümünde çok beğenilen şarkısı Nikah Masası'nın yeni versiyonuna yer verdi. Bir ileri aşamaya taşınmış şarkının adı Halay Pisti. Biyruun:

Halay Pisti

Düğününe beni çağır sevgilim
İstersen halaybaşın olurum senin
Bu enerjik kim diye soran olursa
Herhalde erkek tarafından dersin sevgilim

Kerizin biriysem oynayamaz mıyım
Mendili coşkuyla sallamaz mıyım
Halaydan anladığım belli olsun diye
Bi kaç ilginç figür yapamaz mıyım

Halay pistine çıktın işte
Oturmaya mı geldik bu mutlu günde
Kafayı sıyırdım böyle sevince
Çek artık halayı otur biran önce

11 Kasım 2009

Türkiye'de Güzel Şeyler de Oluyor

Ülen bu memlekette hep millet birbirini mi doğruyor, sürekli cinnet hali mi var? Herkes bir trafik kazası sonucu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmeyi mi bekliyor? Ay sonunu zar zor mu getiriyor, uçan süpermene borcu mu var? İbo şov sonsuza kadar mı sürecek, Mehmet Ali Erbil her vasat filmde boy mu gösterecek? Bitmeyecek mi bu vatandaşın çilesi? Elbet bitecek, Türkiye'de güzel şeyler de oluyor. Haber merkezimiz siz değerli izleyicilerimiz için yurdun dört bir yanından derledi:

*Dün öğle saatlerinde Kordon'da yürümekte olan birbiriyle ilgisiz 23 kişi aniden gaza gelip beraber halay çekmeye başladı. Halayla ilgili sorularımızı cevaplayan halaybaşı Nuri Çayırçimen "Valla ben öyle gelmiş oğlanı gezdiriyodum. Birden noldu anlamadım, kendimi elde mendil sallayıp tey tey diye zılgıt çekerken buldum. Heralde bi mutluluk patlaması oldu. Halay arkadaşlarımın hepsine çok teşekkür ederim" dedi.

*Serdar Ortaç artık müziği bıraktığını, bundan sonra albüm çıkarmayacağını, ömrünün geri kalanını tekel bayi işleterek geçireceğini açıklaması yurt çapında büyük sevinç yarattı. Sokağa dökülen vatandaşlar kalabalıklar halinde toplanarak yer yer trafiğin tıkanmasına neden oldu. Hatta 4 vatandaş ömrü boyunca alacağı en sevinçli haberi aldığı için zirvede bırakıyorum demek suretiyle canına kıydı.

*Kurban bayramında bu sene hiç sahibinin elinden kaçan kurban dehşeti yaşanmadı. Tüm kurbanlıklar bu sene aldıkları ortak karar gereği, kendi hür iradeleriyle kesilmeye razı oldu. Konuyla ilgi konuşan kurbanlık dana Ertosun Mööö; "Sonuçta insanoğlu da dininin gereğini yerine getiriyor, zaten hepimizin gideceği yer kara toprak değil mi? Bunu bile bile ipini koparıp yol ortasında koşturmanın ne anlamı var?" dedi.

*Süper ligde bu hafta yapılan tüm maçlar, tarafların dengeli oyunuyla 1-1 berabere bitti. Böylece her takım hem gol atmış hem de puan almış oldu. Bu durum üzerine yüzlerini gevşek bir gülümseme saran futbolcuların bir an için hırstan uzaklaştığı ve samimi bir şekilde sarılıp öpüştükleri gözlendi.

*Geçen hafta mecliste yapılan görüşmeler sonunda Mehmet ali Birand'ın haber sunmasını yasaklayan bir yasa tasarısı oybirliği ile kabul edildi. Türkçe'nin yamulmaması, telaffuzun dimdik ayakta durabilmesi için bu kararı almak gerektiğini belirten hükümet sözcüsü muhalefete de desteğinden ötürü teşekkür etti. Daha sonra milletvekilleri toplu halde dereye atlayıp neşe içinde yıkandılar.

09 Kasım 2009

Kadın Çantalarından Çıkanları Derledik

Kanalımızın şuursuz bilimadamları çağımızın en çok merak edilen sorusuna sizin için cevap aradılar ve o kocaman kadın çantalarında neler taşındığını sizin için araştırdılar. Eklemek istediği olan çekinmesin, aha da bizimkilerin buldukları:

-ruj, göz kalemi, pudra, far vs.
-yarısı yenmiş eti form
-bir kadın dergisi
-para cüzdanı
-bir cep telefonu
-bir cep telefonu daha
-hijyenik ped
-tarak, ayna, cımbız
-kafam kadar bir anahtarlığa takılmış 3 anahtar
-bir peçeteye sarılmış elma
-şarj aleti
-bir şarj aleti daha (diğer telefon için)
-deodorant
-37 ekran televizyon (yaprak dokumu için)
-makyaj temizleme pamuğu
-eski erkek arkadaşının cesedi (ilişki bitmiş ancak terk etmeyi unutmuş)
-her birinden 1'er 2'şer tane alınmış 4 kağıt mendil paketi
-şehirler arası otobüste verilmiş topkek
-10-15 kolonyalı mendil
-incik, boncuk, demir, bakır, alüminyum
-kamyon tekeri iç lastiği (anlaşılamadı)
-kaldırım taşı (anlaşılamadı)

Fwd: Fwd: İlt: Fwd: İlt: Fwd: ÇOKKKK ÖNEMLİ !!!! MUTLAKA OKUYUN!!!!????

Bugün yayın merkezimize gelen bir maili, içeriği itibariyle çok önemli bulduğumuz için izleyicilerimize de gönderme gereği duyduk. Vatanını, milletini, paketteki son sigarasını seven herkes bu maili paylaşsın. Aynen aktarıyoruz:

>>>>>>>>>>>
>>>>>>>>>
>>>>>>>>>>>>>>>
>>>>

eğer ki bir sabah uyandığında bir serçecik pencerende cik cik ötüyorsa bil ki eski bir dostun seni hatırlamıştır. belki de bill gates birden aklını yitirip bütün servetini dağıtma kararı vermiş ancak öte yandan msni paralı yapmıştır. eğer ki ay sonunda messenger faturası görmek istemiyorsan git msn.com a bak. mavi msn adamı yeşil oluyor. bakmazsan adisin, şerefsizsin.
ülkemiz topraklarındaki 35 katrilyon dolarlık limonyum elementini çıkarmamıza engel olan emperyalist kamboçya hükümeti sözüm sana; bundan sonra hiç bir kamboçya ürününü kullanmayarak seni yerle bir edeceğiz. kahrolsun kamboçlar ve gizli kamboç hayranları. ayrıca migrosu da abdullah öcalan satın almış ama gizli güçler, dış mihraklar bunu bizden gizlemiş. migrosa gidip bölücü örgüte para kazandırmayalım, o sevimli yüzünün altında bir katil saklayan kangurunun kesesine keleşi sokturmayalım. bu mail hacdan geldiği için ayrıca bir önem arzediyor. mailin yazıldığı klavyeyi zemzemle yıkayıp hurmayla ovalamışlar. bunu ciddiye almayan pakistanlı bir günahkârı allah fareye dönüştürdü. aha da aşağıda ispatı: nal gibi fotoğraf. ben daha ne yapayım?



eveeeet. bütün hassasiyetlerinle oynadık mı, yeterince provoke oldun mu? eğer bu maili 500 kişiye göndermezsen vatan bölünecek, pkk azacak, beleş paradan olacaksın ayrıca cehennemde cayır cayır yanacaksın, yok eğer gönderirsen allah ne muradın varsa verecek. hadi türk gençliği, 29 ekime kadar 3 milyar kişiye ulaşıp bu alanda dünyanın en fonksiyonsuz, en gereksiz, en ipe sapa gelmez rekorunu kıralım. oh yeaaaa.

>>>>>>>>
>>>><
>>>>>>>>>>>>>

08 Kasım 2009

Şimdi Haberleri Veriyoruz

*Her sene yeni bir virüs yaratmaya gönül vermiş olan biyolojik savaş uzmanları dün görkemli bir organizasyonla gelecek senenin moda virüsünü tanıttı. Yine bir grip virüsü yarattıklarını ve sebep olduğu hastalığa da Sevgi Kelebeği Gribi adını verdiklerini belirten tasarımcılar "Bu senekine Domuz adını verdiğimiz için pek rağbet görmedi, biz de daha şirin bir isim bulduk. Bu sefer her milletten insanın ilgi göstereceğini düşünüyoruz" dedi. Gecenin sonunda tüm katılımcılara hoş bir jest yapıldı ve topluca virüs bulaştırıldı. Virüsün bulaştığı şanslı kişiler de böylece gelecek seneyi beklemeden bu zevki tatmış oldu.

*Bebek sahillerindeki bir manavın fiyatlarını inceleyen vatandaşlar gözlerine inanamadı. Domatesin kilosu 14 liradan, armudun 23 liradan satılmasına anlam veremeyen halka dükkan sahibi tepki gösterdi. "Bu armudun bize gelişi zaten 22 lira, dükkan kirası, faturalar, kdv derken bize de işte anca bi çorba parası kalıyo allah sizi inandırsın" şeklinde konuşan manav maalesef inandırıcı bulunmadı.

*İzzet Altınmeşe tekrar televizyon dünyasına girmek istediği için dün ulusal bir kanalın canlı yayınını bastı. Yıllarca beni şarkı türkü programlarına çıkardınız, mikrofonu elime verip kâh uzun hava okuttunuz, kâh türkü söylettiniz. Sizin için rap soslu türkü bile yaptım ama işiniz bittikten sonra beni bir kenara attınız. Bunu sizin yanınıza bırakmam deyip "Gel kibarım kibarım, saçları kehribarım..." diye başlayan bir türkü okumaya başladı. Türkünün ortasında cebinden çıkardığı mendille çılgınlar gibi halay çekmeye başlayan İzzet Altınmeşe güvenlik görevlileri tarafından etkisiz hale getirilip stüdyodan uzaklaştırıldı.

05 Kasım 2009

Şiir Saati

Bu hafta, yıllardır özenle sakladığı eski püskü aletleri ve makinaları karısı tarafından bir temizlik esnasında habersizce çöpe atılmış bir aile babasının feryadını aktaracağız sizlere. Bize bu ağıdı gönderen babanın emeğine yüreğine sağlık diyoruz. Gönül telimizi titretti, sıla hasreti, ağlamaklı olmak ve daha bir sürü gereksiz duygusal kelime...

Şair: Hurşit Gürbudak, 147 yaşında, 120 senedir şiir yazıyor.

KOLU KANADI KIRIK BABA AĞIDI

Ömrümce gözüm gibi sakındığım
Asker arkadaşımdan yakın gördüğüm
Bozuk bir teypten yaralı halde kurtardığım
Eskimiş hoparlörüm yok şimdi
Nasıl kıydın zalımın gelini
Kıydın da büktün belimi
Güya artık temizlediğin rafları
Al da başına çal şimdi

Lazım olur diye saklamıştım
Hatta özel kutu yaptırmıştım
Hepsini tek tek koklamıştım
O güzel musluk başlıklarım çöpte şimdi
Seninle evleneceğime contayla evlenseydim
Evlenseydim de bu günleri görmeseydim
Kutuya da acımamış atmışsın
Sana yarım kilo kına aldım, yak şimdi

Yıllarca kahrımı çektin beni korudun
Yağmur yağınca sığınağım oldun
Bir rüzgarda ters döndün kırıldın
Tamir edemeden yaban ellere gittin şemsiyem
Artık nah alırım sana yenisini
Karıştır çöpü getir eskisini
Dargın ayırdın bizi hayınsın
Ulan sen ne biçim bi kadınsın

Bir köşede öylece duruyordu
Kimseye zararı yoktu mahzun bakıyordu
Elbet kullanılırım diye bekliyordu
Gözleri açık gitti tahta kasam
Hiç mi acımadın hiç mi üzülmedin?
En azından kırar sobada yakarız demedin
Kolundan tutup dışarı attın
Beni onulmaz dertlerin içine saldın

Eve ilk getirdiğim günü hatırlarım
Siyah beyaz görüntünü herkese anlatırım
Uzaktan kumandan olmasa da seni severim
Bizi zorla ayırdılar eski televizyonum
Sana Dallas'ı, Yalan Rüzgarını izleten kimdi?
O plazmayı al da ananın evine git şimdi
Seninle artık aynı evde duramam
Televizyonum geri gelmeden huzur bulamam

Daha nelerim gitti anlatamıyorum
Şambrelimi, yarısı dolu pillerimi unutamıyorum
Çalar saatim da ortalarda yok görünmüyor
Daha birsürü şeyimi bulamıyorum
Seninle karşılaştığım güne lanet ederim
Artık gerekli evrakları alır avukata giderim
Celse sayısını minimumda tutarak
Boşanmak suretiyle seni hayatımdan silerim

04 Kasım 2009

İlânen Duyurulur

Pek muhterem trt2gibiadam blog izleyicisi halkı, blogla ilgili bazı bilgileri sizinle paylaşma ihtiyacı hissediyorum. Maddeler halinde sıralayayım:

1- Çeşitli blogların tasarımını gördükten sonra farkettim ki benim blogun tipi kayıkmış. Adeta Iker Casillas'ın yanında duran İbrahim Üzülmez gibiymiş. Bu yüzden tasarımında ufak değişiklikler yaptım, tipi düzelttim. Blog biraz adama benzedi. Kod falan bilseydim daha yakışıklı olurdu ama zaten o zaman direk site yapardım, blogla uğraşmazdım.

2- Blogun adının nereden geldiğine ilişkin link soldaki menüde vardı ama ben linkteki karikatürü bu kayıda taşıyorum. Umut Sarıkaya'ya ilhamları dolayısı ile selam ederim. Kendisi hemşerimdir, askerde umumiyetle çekinirdi benden, abi derdi.


3- Bazen uzun süre yazmadığım oluyor. O zamanlar ya tatile gitmişimdir, ya birden bloguma yabancılaşmışımdır ya da aklıma yazacak bişey gelmemiştir. Ama bu durumların hepsi gelip geçici şeyler. Aynı fani dünya gibi. Yazabildiğim kadar yazmak istiyorum.

4- Bi an böyle söyleyecek çok şey varmış gibi geldi ama bu kadar sürdü.

İlânen duyurulur.
trt2gibiadam yönetim kurulu adına
Bizzat KENDİM

01 Kasım 2009

İneceği Durağa Yaklaştıkça Akli Dengesini Yitiren Teyzeyle Konuştuk

Onu aslında hepimiz tanıyoruz. Belediye otobüslerinin heyecanlı, panikatak ve bir o kadar da sinirli teyzesi. Omzunuza dokunup "İnecek misiniz?" diye soran hatta kimi zaman bu soruyu sorma gereği bile duymadan kalabalığı yararak kapıya doğru ilerleyen teyze. Kendisini bulup konuştuk ve neden böyle yaptığını sorduk. Biz sorduk o anlattı.

-Merhaba teyzecim, adınızı öğrenebilir miyiz?
-Hamdiye Tezcan.
-Otobüste sakin sakin otururken neden böyle birden bire kendinizi kaybediyorsunuz, olaylar nasıl gelişiyor?
-Yavrucum ben böyle otobüse normal biniyorum. Teyzeyim ben, sırtımda hırkam, elimde de migros poşetleri var. Kartımı şoföre gösteriyorum ve ona beni gelinimin evinin orda indir diyorum.
-Gelinin evi?
-Aslında ineceğim durağı az çok biliyorum ama yine de nolur nolmaz. Ya durağı kaçırırsam, ya şoför beni otobüste alıkoyarsa, ya onunla beraber son durağa kadar gidersem, ya kaybolursam? Kocaman şehir, sonra ben naparım?
-Anlıyorum, sonra?
-Sonra boş koltuk varsa oturuyorum. Eğer boş koltuk yoksa son derece etkili bakışlar fırlatıyorum ve biri dayanamayıp bana yer veriyor. Yol boyu camdan dışarı bakıyorum acaba ineceğim yere geldim mi diye stresle bakıyorum. Bazen bi bakıyorum, durak çok tanıdık geliyor, ayy diyorum birden geldik galiba. Sonra bi bakıyorum meğer gelmemişiz.
-Peki inmeye yakın noluyor?
-İneceğim durağa 1 durak kala birden ayaklanıyorum. Yavrucuğum düğmeye basar mısın inicem ben diyorum. Kalabalığı yararak ilerliyorum. Böyle ilerleyişlerim esnasında çok adamın dengesini bozum devirdim ama hedefe ulaşmak için bu tür kazaları görmezden gelmeliyim. Ya inemezsem, ya son durağa gidersem. Son duraklar çok ıssız oluyor, böyle bi dağın başında, rüzgarlı yerlerde. Ayyy, içim ürperdi birden.
-Sonra?
-Böyle böyle otobüstekilerin 3 kuruşluk keyfinin içne sıçmak suretiyle kapının oraya kadar gidiyorum. Ama vardığımda bir de ne göreyim? Adamın biri kapının orda dikilmiş duruyor. Ya ben ineceğim zaman ordan çekilmezse, ya orda dikilir kalırsa, ya ben o sırada inemeyip otobüste mahsur kalırsam, son durağa kadar gidersem? Geceleri rüyama giriyor. Ben böyle tam inecekken o kapının önündeki adam beni indirmiyor, kolumdan tutup zorla otobüste bırakıyor. Sonra ben öylece kalıyorum. Adım atmak istiyorum atamıyorum, inecek vaaar diye bağırmak istiyorum sesim çıkmıyor. Kan ter içinde uyanıyorum, ayyy.
-O kadar oluyor yani?
-Oluyo valla. Sonra ben işimi garantiye almak için adamı omzundan dürtüyorum. İnecek misiniz diye soruyorum. Geçen yine birine sordum, şoför dahil hepmizi inicez, kimse kalmayacak bu otobüste dedi. Sen misin benimle dalga geçen, kolumla adamı yana savurdum, kapının önüne ben geçtim. Sonra kapı açıldı indim, kurtuldum otobüsten. Her seferinde böyle yapıyorum ben, kimse de bişey diyemez bana, teyzeyim ben, migros poşetim var.
-Evet, anlıyorum. Teşekkür ederiz efendim, bilgilendirici bi sohbet oldu.
-Ben teşekkür ederim. Aklınızda bulunsun, otobüste gidiyosanız kapının oralarda durmayın, problem çıkabilir.

30 Ekim 2009

Ölmeden Önce Yapılacak 17 Şey

Aslında 50 şey yazıcaz diye başladık ama sonradan zor geldi, biz de sayıyı 17' ye çektik. Siz ölünceye kadar bunları yapın, yapmasanız da canınız sağolsun.

1- Sabah kahvaltı yapmayın, öğlen de yemek yemeyin, hayvanlar gibi acıkın. Sonra da akşam bi kebpçıya gidip vali kebabı söyleyin. Ekmeğiyle, mezesiyle, ayranıyla önünzde duran kebabı olduğu gibi yiyin. Ne güzel olur, ne iştahlı olur...

2- Otobüste otoriter bir sesle "lütfen arkalara doğru lerleyelim" diye bağırın, kendinize güveniniz gelsin. Gelmesi muhtemel bir kaç ufak tepkiyi sallamayın, bişey olmaz.

3- Patronun odasına kapıyı tekmeleyerek girin. Masasının üzerine oturup gayet ciddi bir sesle "Lütfücüğüm, bizim develer vardı ya, nerdee?" deyin.

4- Çalışacak yeni bir iş arayın.

5- 3 aile birleşip kurban bayramında danaya girin. O tarif edilemez ortaklık duygusunu yaşayın.

6- Kalabalık bir caddenin ortasında birden yanınızdaki arkadaşınıza dönüp, yüksek sesle "seni pezevenklerin elinden aldım" diye bağırın. Sonra hiç bişey olmamış gibi yürümeye devam edin.

7- Seda Sayan'ın programına izleyici olarak katılın. Ne oluyo, ne bitiyo, o kadar kadın orda ne bok yiyo, bunların çoluğu çocuğu yok mu öğrenin. Öğrendikten sonra da gelip bize anlatın, biz de çok merak ediyoz.

8- Kereste yüklü, Bedford marka bir kamyonla Azer Bülbül dinleyerek Konya Ovası'nı geçin. Kamyon şoförlerinin hislerine tercüman olun.

9- Olimpiyatlara gidin, 5000 metre yarışlarına katılın ve yarışı normal tempoda yürüyerek bitirin. Kızarlar diye tırsmayın, eşşek gibi bekleyecekler yarışı bitirmenizi, nıahahha.

10- Esra Ceyhan'ın yanına sokulup; "Esracım elbet sen de birileriyle sevişiyosun, söyle allahaşkına kim bu herif?" diye sorun. Kadının bir anlık şaşkınlığından faydalanıp kaçın.

11- Bonservisi elinde olan futbolculardan birini transfer edin. Hiç bi iş yapmazsa pazara gider gelir, eşya taşır. Memnun kalmazsanız satış listesine koyarsınız.

12- Pazarda karpuzdan iyi anlıyormuş gibi yapıp etraftaki insanlar arasında gerksiz bir saygınlık uyandırın.

13- Feysbukta yolladığınız bir videoya not olarak; "eğer bu videoyu da paylaşmazsan allah senin bin belanı versin, evin ocağın batsın" yazın. Gelen tepkileri anlayışla karşılayıp makul cevaplar verin.

14- Bir düğünde, sakin sakin oturan sevmediğiniz bir akrabanızı zorla oynamaya kaldırın, daha sonra da adamı pistin ortasında bırakıp yerinize oturun. Dumura uğramış, oynamasını bilmeyen akrabanızın hüzünlü ve ebleh halini izlemek size büyük keyif verecektir.

15- Arkadaşınızı gece 3 te uyandırıp, "oğlum kalk saat 7 oldu, işe gitmiycen mi?" deyip telaşlandırın. Bu arkadaşınızla olan gece hayatınıza renk katacaktır.

16- Şehirlerarası otobüste verilen topkeki kibar bir şekilde reddedin. Sanki böyle bedava topkeke tamah etmiyomuş gibi takındığınız tavır sizi otobüsteki sıradan yolculardan daha üst bir mertebeye yerleştirecektir.

17- Siyasi bir parti kurup genel başkanı olun. Düzenlediğiniz ilk mitingte gelecek seçimlerde tek başına iktidar olma sözü verin. Etrafınızda önemli bir kalabalık biriktiğini hayretle göreceksiniz.

28 Ekim 2009

Kültrülenelim Sanatlanalım

*Forward maillerin ünlü fotoğrafçısı Davut Diyafram, birbirinden şirin kedi fotoğraflarından oluşan ilk fotoğraf sergisinde çok dertliydi. Sergisine kimse gelmediği için salonun bir köşesinde çömelmiş ağlarken bulduğumuz fotoğrafçı hıçkırıklar içinde yaşadığı şaşkınlığı anlattı: "Çektiğim kedi fotoğrafları forward maillerde çok tutmuştu, herkes birbirine gönderip duruyordu. Aha bakın bi mailin yazıcıdan çıktısını aldım, 4 ayrı ülkede 2000'den fazla kişiye ulaşmış. "Fwd:Fwd:İlt:Fwd: Kedi resimleri çok şekeeerrr" diye başlık atmışlar. Ben de bunları görünce cesaretim yerine geldi, gittim sergimi açtım. Sergi açılma haberim de forwarddan forwarda koştu ama 4 gündür burdayım hiç kimse gelmedi. Sadece geçen gün bizim mahalleden 2 kedi geldi, telif olarak ciğer istediler, çok moralim bozuldu. İnsan olarak bi tek siz geldiniz, allahınızı severseniz dolaşın şu sergiyi." deyince biz de dolaşırmış gibi yaptık ama kapıya yaklaşınca aniden topuklayıp kaçtık. Fotoğraflar rezildi, kendimizi caddeye attığımızda adam sergi salonun kapısından bize şerfsizler diye bağırdı. Biz de basın mensupları olarak diyoruz ki; şerefsiz diye sana derler.

*Melankolik tarzıyla öne çıkan rock müzik sanatçısı Kunter Yıldırım dün rezillik çıkardı. Kız arkadaşıyla İstiklal Caddesi'nde dolaşırken ağzından salyalar akıtarak başka karılara baktığı diye sevgilisinden feci laf yiyen Yıldırım bir an kendini kaybedip sevgilisine "Seni pezevenklerin elinden aldım, vefasızsın, şerefsizsin" diye bağırdı. Bu laf üzerine yine sinirlenen genç kız Kunter Yıldırım'ı orada bırakarak hızla uzaklaştı. Olayın şokunu atlatamadan kameraların kendini çektiğini farkeden Yıldırım ise yerden taşı kaptığı gibi görevini yapmakta olan basın mensuplarının üzerine yürüdü. Melankolizmi, romantizmi bir tarafa bırakan ve ağıza alınmayacak küfürler savuran bu kendini bilmez insan iyice çileden çıkıp bağırarak ve küfürler ederek kendini yere çalmaya başladı. Bu acındırma numarasını yemeyen vatandaş ise beddualar ederek tepkisini dile getirdi.

16 Ekim 2009

Çalışıyormuş Gibi Yapma Rehberi

Kanalımızın aykırı bilimadamları bu hafta sizler için "Nasıl çalışmadığım halde çalışıyormuş gibi yapabilirim?" in cevabını araştırdı. Aylak ofis elemanları, elindeki işi başkasına yıkmak isteyenler, arazi olmayı beceremeyenler, bu araştırma sizin için. İşte sonuçlar:

*Ofiste sürekli işlerinizin ne kadar yoğun olduğundan bahsedin. Ancak bunu stresli bir ses tonuyla söyleyin ki inandırıcı olsun. Gece işlerin rüyalarınıza girdiği falan söyleyin. Ama bu muhabbeti çok sık yapmayın, bıktırırsınız. Sabah işe gelindiğinde, molalarda, ya da işte lafı açılırsa makul süre bu konu hakkında konuşun. "Elimdeki işi bitirmeden yenisi geliyo ya, daha okumadığım 150 mail var, bi de bu toplantı çıktı, bittim ben" gibi bir cümle bu tür durumlar için yeterlidir.

*Önemli önemsiz farketmez, bilgisayarınızda mümkün olduğu kadar dosya açın. Olur da biri ekranınızı görürse, gözü mutlaka görev çubuğuna takılacaktır ve açık durumdaki 10-15 pencere onu etkileyecektir. İşte o an iş arkadaşınızın gözlerinin içine bakın ve onu çılgınlar gibi arzuladığınızı hissettirin... Bi dakka lan bu başka araştırma. Sakın öyle bişey yapmayın, pencereleri gördükten sonra salıverin gitsin herifi.

*Ofiste oturduğunuz masa sakın ha kapının yakınında ya da arkasından insanların geçtiği pencerenin dibinde falan olmasın. Yoksa siz internette dolaşırken ya da forward mail okurken birisi görür ve rezalet olur. Molalarda "ya bırak sen o herifi, geçen gördüm, çıplak kadın mailine bakıyodu" gibi muhabbetlere konu olursunuz. Bilgisayarınızın ekranı duvara baksın, çaktırmadan yapın yapacağınızı.

*Toplantılarda mutlaka lafa karışın, bişeyler biliyormuş gibi konuşun. Böylece ofisteki işlere hakimmiş izlenimi verirsiniz. Öyle bi kenarda konuşulanları dinlerseniz kimse sizi farketmez. Lafa girin, "aslında Mehmet bey de haklı, bu öyle olmazsa şöyle olur" gibi boş şeyler söyleyin.

*Gerekli gereksiz, sağa sola telefon açın, birilerine bişeyler sorun. Dikkat etmeniz gereken tek nota aynı kişiye aynı soruyu iki kere sormayın. Eğer olur da size birisi bişey sorarsa önce lafı geveleyin sonra da bu konuyla Hülya Hanım da ilgilenmişti isterseniz bi de onunla konuşun deyip telefonu Hülya'ya bağlayın. Şimdi Hülya düşünsün. Sizden çıksın, kimde patlarsa patlasın.

*Haftada 1-2 kere mesai kalın. İnandırıcı olabilmek için maalesef bu da gerekli. Mümkünse tek başınıza mesai kalın ve yarım saat takıldıktan sonra gidin. Ertesi gün mutlaka bundan bahsedin. Mesaiye kaldığınızı için maçı kaçırdığınızı, Yaprak Dökümü'nü izleyemediğinizi falan söyleyin. Alttan alttan verin gazı aslanlarım benim. Memleketi siz mi kurtaracaksınız?

*Başkalarına bok atın. Abi kadın patronun akrabası mıdır nedir, bütün gün yatıyo, hiç iş yaptığı yok falan deyin. Ama bu kişi sizin ofisten biri olmasın, mutlaka duyulur kavga çıkar. Başka ofistekilere bok atın.

Evet artık siz de çalışıyormuş gibi yapıp kaytarabiliyorsunuz. Tam vaktinde arazi olup, gerektiği anda olaya dahil olabiliyosunuz. Aldığınız maaş da baştan sona haram anasını satayım. Burnunuzdan gelir işallah.

21 Eylül 2009

Yörelerimiz Türkülerimiz

Yeşil Başlı Gövel Antilop

yeşil başlı gövel antilop
böğürüyor çöle karşı
peşine takılmış bir kaplan
topukluyor bayır aşağı

toprak zeminde aslan kovalar
dereye sığınsa timsah yakalar
belgeselcileri görende
poz atıyor kameraya karşı

boynuzum var sürüm var
kıçımı döven toynağım var
mevlam besin piramidinin dibine yazmış
benim ah-ü zarım var

hani antilobum hani
çöl ortamının şamar oğlanı
kutup ayısı beni görende
bedeviyi bırakır bana verir ayarı

yöre: kenya
kaynak kişi: izzet altınmeşe
düzenleme: feridun düzağaç

15 Eylül 2009

Geleneksel Tatlarımızı Tanıyalım

Kanalımızın kadrolu, bağ-kur'lu gurmesi Satılmış Taşdöğen bu hafta sizler için geleneksel tadlarımızı geleneksel bir dille irdeliyor. Sendeyiz Satılmış.

Eveet sayın izleyicilerim yine ben. Yediklerinize dikkat ediyonuz deel mi? Çok yağlı yemeyin, ama açsanız yeyin gitsin anasını satayım. Açlık çok fena. Neyse ben bu hafta size tarhanayı irdeleyecem. Bizim hanım geçen de tarhana yaptı ama sadece çorbasını değil, bizzat sıfırdan tarhana üretti. Şöyle yapılışına bi göz attım, ulan o ne? Hangi anamızın ninemizin aklına gelmiş bunu yapmak? Sen tarhana otunu al, bunu kırmızı biber, domates, süzme yoğurt, unla karıştır, yoğur. Sonra efendime söylüm bi kaç gün beklettikten sonra rüzgarlık yere ser, kurut. Biraz da orda beklesin. Kuruyunca da toz haline getir, işi bitir. Bence bu kadar kompleks bir gıda maddesi insanın aya ayak basması ve hatta Nihat Doğan'ın sahneleri terketmesi kadar önemli bir olaydır. Kimin nasıl aklına gelir bu kadar şeyi karıştırıp, değişik işlemler uygulamak. Yoksa atalarımız yapacak başka işleri olmayan bu yüzden evde ne var ne yok karıştıran asosyal bir topluluk muydu? İşte ben bunları düşünürken uyuyakalmışım. Tarhana çorbasının kokusuyla uyandım, gittim hemen bi kaşık aldım tarhanadan ama bir de ne olsa beğenirsiniz? Tarhananın tuzu az. Hemen hanıma ters bir bakış fırlattım ve bu kadar şeyi karıştırıp tarhana oluşturmasına rağmen tuz gibi basit bir elemanı az miktarda ekleyerek ninelerimizin ruhuna saygısızlık ettiği için kendisini orta şiddette dövdüm. Sebebini kendisine açıklayınca o da bana hak verdi ve akşam mutlu bir şekilde var mısın yok musun izledik.

Ertesi gün eve geldiğimde ise hanım benden dayak yeme riskine rağmen yine zor bir yemek olan mantı hazırlamaktaydı. Bir hamuru olanca genişliğiyle açmış, minik karelere bölmüş ve içlerini minik kıymalarla doldurarak kapatıyordu. Ben akşama mantı yeme hayalini kurarak Yemekteyiz programını izlerken uyuyakalmışım. Ama o da ne? Ulan yine tarhana çorbası kokusu. Hemen mutfağa koşup mantının nerede olduğunu sordum. "Bütün gün mantı kapatmaktan belim kırıldı, yine tarhana yaptım" cevabını alınca çılgına döndüm. Sonra ne yaptığımı ben de hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde ifadesiz bir suratla Flash TV Ana Haber Bülteni izleyerek tarhana yiyordum. Hanım ise hayati tehlikeyi atlatmış dantel örüyordu. Mantıyı irdelemek ise başka bir programa kaldı malesef.

Bir programın daha sonuna geldim. Yayında ve yapımda emeği geçen tüm arkadaşlarım ve hanımım adına hepinize esenlikler diliyorum. Pekmez yeyin, domates yeyin. Bunlar kırmızı renkli olduğu için kan yapar.

06 Eylül 2009

İş Görüşmesinde Dikkat Edilecek Hususlar

Kriz hafifledi, millet gevrek aldı, gazoz aldı, ekonomiye can geldi, piyasa açıldı diye mi düşünüyorsunuz? Oğlum valla adam olmaz sizden, alayı palavra bunların. Bugün bi Lacoste triko olmuş 429 lira, ne giyecek bu fakir? Mango'su Zara'sı bomboş yatıyo, nice zarif bayan geçen sene aldıklarını giyiyor. Allah kimseyi böyle terbiye etmesin. Şimdi yakında av yasağı kalkar, iş görüşmesi sezonu açılır, cv ler elden ele dolaşır, nicedir yeni yüz görmeyen insan kaynakları departmanları misafir ağırlamaya başlar. E aday da çok olduğu için aradan sıyrılmak da zor tabi. İşte bu yüzden tam 12 kere işe girmiş ve bu süre zarfında da 80 civarı iş görüşmesi yapmış olan kanalımızın değerli üyesi Ökkeş Pirezantıbıl deneyimlerini siz değerli izleyenlerimize aktarıyor. Sendeyiz Ökkeş:

Sayın iş adayları, hepinizin yeni dönemde şansı bol olsun. İnşallah 5 sene sonra kendinizi iyi bi yerlerde bulursunuz. Ben mülakatlarda sorulan soruların cevaplarını ele geçirdim. Bunları iyi ezberleyin o zaman iş garanti. Şimdi siz cillop gibi giyindiniz, görüşme saatinden 15 dk. önce firmaya vardınız ve bekliyorsunuz. Gidin bi elinizi yüzünüzü yıkayın önce, leş gibi terlemişsiniz sıkıntıdan. Bi dahakine de o jöleyi az sürün, saçınız kazık gibi olmuş. Geçelim kritik sorulara:

-İnglizce seviyeniz?
-Eğer ki bu soruyu orta diye yanıtlarsanız, mülakatçı dolaptan Sabri Sarıoğlu'nu çıkarıp sizi ortalıyor. E ortayı Sabri yaptığı için dağlara taşlara gitmeniz de kaçınılmaz oluyor. Bu sorunun yanıtı "iyi seviyede" olmalıdır. Ha ama "Let's continue in Engilsh" derlerse benim yapabileceğim pek bi şey yok. Yaradana sığınıp okey, olrayt deyip idare edeceksiniz. Bi ihtimal beklemediğiniz bi performans sergiler durumu kotarırsınız. Ama kesinlikle orta demeyin, dolapta Sabri var.

-Bir önceki işinizden ayrılma nedeniniz nedir?
-İnsanların %80'i nin önceki işinden ayrılma nedeni düşük maaştır ama çaktırmayın. Sigortamı yatırmadı şerefsizler deyin, şirket battı canımı zor kurtardım deyin, müdür gaydi akşam mesaisinde bana hallendi deyin ama kesinlikle maaş azdı demeyin. Sizi paragöz sanırlar ve vereceği maksimum 1500 lirayı sizden esirgerler.

-Kendinizi 5 yıl sonra nerede görüyorsunuz?
-Çoğu kez benim de bu soruya "Bir ağustos akşamında, denizden 300 metre açıkta bir sandalın içinde soğuk biramı yudumlarken görüyorum" cevabı veresim geldi. Hatta bi keresinde söyledim ve bana hemen kapıyı gösterdiler. Kapı öyle pek sıradışı bir özelliği olmayan gri renkli bir ofis kapısıydı. Gördüğümü söyledim ve görüşmeye kaldığımız yerden devam ettik ama bu cevabım görüşmeye pek olumlu bir katkı sunmadı. Hani belki edebiyat dergisine yazar arayan bir yerle görüşüyor olsaydım hayal gücüm geniş diye prim yapabilirdim ama öyle bir yer değildi.
Siz şimdiki pozisyonumdan en az bir kademe yüksek bir yerde görüyorum deyin, müdür olcam deyin, parayı basıp fabrikayı içindekilerle beraber satın alıcam, ilk iş olarak da seni kovacam eşşooleşşek deyin. Ya da bu son dediğimi demeyin, kıllanıp sizi işe almayabilirler. Evet saçma bir soru. Ama bunu soruyorlar hep.

-Neden bu pozisyona başvurdunuz?
-"E oğlum bu pozisyona ilan vermişsiniz biz de geldik işte" derseniz ofiste çok soğuk bir hava esiyor. Yan tarafta fotokopi çeken stajerler bile dönüp size bakıyor. Mülakatçı cvnin üzerine kocaman bir çizik atıyor ve size kapıyı gösteryiorlar. Siz kapıyı inceledikten sonra bi de arkanızı dönüp bakıyorsunuz ki kimse yok, hepsi kaçmış. Boynu bükük ortamı terk ediyorsunuz. Bu yüzden siz o pozisyonu övdükçe övün. Özelliklerinizin ne kadar da o pozisyon için uygun olduğundan bahsedin. Hayatım boyunca overlokçu olmak istemiştim, kısmet bugüneymiş deyin. Ama bunları doğal bir tonlamayla söyleyin. Öyle kağıttan okur gibi söylerseniz olmaz. Sıradaki lütfen diye bağırırlar, kapıya baka baka odadan çıkarsınız.

Eveeeet, hepsini ezberledik mi? Hadi bakalım koşun şimdi firmalara, içinde masa ve sandalyeden başka bi bok olmayan mülakat odalarına. Rastgele gençler.

17 Ağustos 2009

Fotoğraf Sevinci

"Ülen biz tatilde boş oturacak adam mıyız?" dedi ve sarıldı makineye. Tam deklanşöre basacakken kadının biri kareye girdi. Fotoğraf çekene has bir sinir-sabır karışımı duyguyla bir süre kadının kareden çıkmasını bekledi. Kadın gider gitmez deklanşöre bastı. Fotoğrafı görmek için ekrana baktığında sağlam bir küfür savurdu. Makine manuel ayarda kalmış, fotoğraf kapkara çıkmıştı. Birden durdu, "Lan amma da gerilim yaptım, altı üstü bi fotoğraf" dedi ve elinde makinasıyla ufukta kayboldu.









08 Ağustos 2009

Yıllık İzin

Yazarımız trt2gibiadam, yıllık iznini bir bölümünü kullanacağı için blogmuş, internetmiş böyle fani, sanal şeyleri bir süre sallamayacaktır. Dönünce ne yapar ben de bilmiyorum. Hadi kaçtım ben, görüşürüz.

07 Ağustos 2009

Türkiye Sahillerinde Yeni Bir Canlı Türü Keşfedildi (Flash TV Gibi Adam)

Tatil için Türkiye'ye gelen bir grup İsviçreli bilim adamı sahil sahil dolaşırken yeni bir canlı türü keşfetti. Büyük ölçüde insanı andıran ve kısakalınküt sapiens adı verilen bu canlının evrim sürecinde ortaya çıkmış olan bir ara form olabileceği düşünülüyor. Aha da fotoğrafı:



Bu canlıyı tanıyalım:
Mutlaka evli ve 5 çocuğu var. Vücudu büyük ölçüde kıllıdır. Neredeyse özerkliğini ilan etmiş değirmen taşı gibi bir göbeğe sahiptir. Boy 1.50 civarı, bel çevresi 140 cm. Kimi türlerinde bel çevresinin boya oranı 1'in üzerinde. Vücut kalın ve küt. Kalas yapısından ötürü ilk bakışta farkedilemese de bir ayak bileği bulunur. El bileği ise yoktur, koldan sonra her hangi bir eklem olmadan direk el başlar. Fotoğrafta da görüldüğü üzere işaret parmağı bile 4 cm uzunluğundadır. Bütün parmakları başparmak gibi tek boğumdur, serçe parmak ise kullanılmadığı için körelmiştir. Elinin şekli bir boks eldivenini andırır. Bıyık olmazsa olmazdıdır ve genellikle badem tabir edilen şekildedir.

Kafada mutlaka sıhhi tesisatçıdan alınmış bir eşantiyon şapka vardır. Denize kamyon iç lastiğiyle (şambrel) girer ve girdiğinde su seviyesinde belirgin bir yükselme meydana gelir. Ancak plajdaki vaktinin çoğunu etraftaki kadına kıza bakarak geçirir. Sırtını kayaya dayar ve bu halde kıpırdamadan 1 saat boyunca etrafı izleyebilir.Gözleri denizde yüzen en uzaktaki kadını dahi görebilecek kadar keskindir. Avını dikkatle izler ancak herhangi bir fiziksel müdahalede bulunmadan bütün işi kafasında bitirir. Denizede labada lubada yüzmesinden ötürü etraftaki kayalara çarptığı için bacaklarında bazı morluklar bulunur. Günün yorgunluğunu peynir domates yieyerek atar ve gün sonunda dolmuşa binip eve döner.

Maziden Futbol Anıları

Hiç unutmam sene 1969 muyduu, 1754 müydüü işte o sıralar büyük bi maç var. Karagümrük İdman Ocağı'yla Tasarruf-u Teşkilatiye maç edecek. O zamanlar takımların bir kısmına divan edebiyatından esintiler taşıyan antika isimler koymak mecburiydi. Koymayanlara 50 sopa atıyorlar, o takımın bütün toplarını sinirli bıyıklı amcalara bıçakla kestiriyorlardı. Neyse efendim takımlar yanlarına meşin yuvarlaklarını da alıp maçın yapılacağı Aşağıbayır top sahasına geldiler. Hakem Karagümrük eşrafından Vehbi Bey, yardımcıları ise zamanında Vehbi Bey'in yanında bulunmuş, çokca ekmeğini yemiş, sonra da çoluk çocuğa karışmış efendi insanlar olan Galip Rıza ile Bahadır Kamil idi. Hakem zurnayı çaldı, maç başladı. O zamanlar düdük henüz icad olunmadığı için geleneksel çalgılarla başlardı maçlar.

İlk 20 dakika hal hatır sormayla geçti. Önce sırayla Vehbi Bey'in eli öpüldü, daha sonra da uzun zamandır görüşemeyen rakip takım fitbolcuları birbirlerine sarılıp hasret giderdi. Ölmüşler rahmetle anıldı, hastalara acil şifalar dilendi, pederlerin, validelerin elleri öpüldü. Muhabbet iyice koyulaşıp, topçular çimlere yayılınca hakem tekrar zurnayı çaldı ve bütün oyunculara sarı kart gösterdi. Ama oyuncular gidip af dileyince hakem kararını geri aldı. Bu babacan tavrın neticesinde çok duygusal anlar yaşandı. İşte o maçı anlatan bendeniz bu olay üzerine türk spor literatürüne "ağlamak istiyorum sayın seyirciler" lafını kazandırdım.

Maçtaki ilk gol bir iddia üzerine geldi. Karagümrüklü Hasan rakip takımın kalecisi Şevki'ye "Şevki bey biladerim, alim allah ben seni 40 metreden avlamaya haizim" deyince Şevki de "var mısın iddiasına?" diye karşılık verdi. Neyse efendim top konuldu, baraj kuruldu, hasan gerildikçe gerildi. O sıra staddan çıt çıkmıyordu. Hasan olanca hızıyla topa koştu ve sağ ayağının içiyle topa öyle bir falso verdi ki kaleci önce sola sonra sağa sonra tekrar sola bakıp direğe tosladı. Top da tabiri caizse laaap diye 90 a takıldı. Hasan hem takımını öne geçirdiği hem de iddiadan 10 mecidiye kazandığı için epey bahtiyar oldu. İDDAA oyunu da işte bu olayın neticesinde ortaya çıkmıştır.

İkinci yarıyı ben de pek hatırlamıyorum. Zira önüme o zamanın ünlü kabadayılarından Gürbüz Davut dikilmiş idi. Davut hem enine hem boyuna geniş olan babayiğit bir insandı. Bendenizde de Davut'a önümden çekilir misin diyecek büzük olmadığı için artık Davut'un sağından, solundan, omzunun üstünden maçı ne kadar görebilirsem o kadar anlattım. Davut o gün haki yeşil bir ceket giymişti ve ense traşı gayet düzgündü. Bi ara yine seyirciler sevince gark oldu, muhtelemelen Tasarruf-u Teşkilatiye beraberlik golünü buldu diye düşündümse de maç sonunda öğrendim ki meğer Karagümrük 2-0 yapmış. Efendime söyleyeyim maç bitti. Futbolcular toplu halde sahanın kenarındaki dereye girip yıkandılar. Zaten akşam ezanı da okunmuş idi, millet hepten dağıldı. Ben de akşam hanımı alıp kayınbabamlara gittim falan.. Öyle işte.

03 Ağustos 2009

Kültürlenelim Sanatlanalım

-Yarı ünlü tiyatro sanatçısı Celal Mermer bir an önce ünlü olmak istediğini bu yüzden bu dönem yayınlanacak ağalı marabalı dizilerden birinde rol almak istediğini belirtti. Ana tarafının bir ucunun Mardin'e dokunduğunu bu yüzden böyle ağaların, bazı bıyıklı adamların ve sürekli ağlayan kadınların olduğu dizilerde rahatlıkla rol alabileceğini ifade eden Mermer "Benim o dizilerde oynayanlardan hiç bir eksiğim yok, ben de gayet güzel bir şekilde, yerel bir şiveyle babo, napirsen, yıkıl karşımdan diyebilirim. "Oğul oğul, al bu silahı git hasmımızı vur" ya da "gün bugündür, artık bakkaldan topkek almanın vakti gelmiştir" gibi cümleler kurabilirim. Efendi karakterli ağa görünümü çizip derebeyleriyle, düklerle, baronlarla mücadele edebilirim,. Yapımcı abilerimin beni keşfetmesini bekliyorum" diye konuştu.

-"Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi" ruhu yaşıyor. 75 yıl aradan sonra şehre tekrar senfoni orkestrası gelmesinin ardından, 75 yıl önceki atalarının torunları olduğunu iddia eden bir grup Bayburtlu işkence gördüklerini söyleyerek soluğu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nde aldı. Malesef yurtiçindeki yargı yollarının tükendiğini, bu eziyete bir son vermek için AİHM'e başvurmaktan başka çare kalmadığını belirten grup adına konuşan Bilal Zurna "Bizi İsmail Türüt geldi diye kandırdılar, meğer senfoni orkestrasıymış. 2 yengem aşırı yüklemeden bayıldı, benim de kulaklarım hala gıy gıy diye çınlıyor, bunun hesabını elbet soracağız" diye haykırdı.

-Dün açılan 5. İstanbul Bienali'nde enteresan anlar yaşandı. İçeriye yanlışlıkla giren bir vatandaş o sırada sohbet etmekte olan bir grup entelektüele "Bienal ne demek?" diye sordu. Soru üzerine birbirine bakan diğer ziyaretçiler "Valla biz de tam bilmiyoruz. Hakkatten lan, her sene gider geliriz, nedir bu bienal?" diye karşılık verince ortalık bir an karıştı. O kadar şarap, kanepe, ara sıcak ve bir takım sanatsal eserler yerlere yuvarlandı telef oldu. Yazık lan, yapılır mı bu vicdansızlar?

-Zuhal Olcay, dün öğle saatlerinde yemek yediği restoranda aniden sesli bir şekilde geğirince sinir krizi geçirdi. Bu yaşa kadar çizdiği zarif bayan imajının 10 cm3 gaz yüzünden yerle bir olmasına dayanamayan Zuhal Olcay kendini yerden yere vurdu. Etraftakilerin müdahalesiyle evine götürülen deneyimli sanatçıdan hala haber alınamadı.

28 Temmuz 2009

Şimdi Haberleri Veriyoruz (Bir Yudum Anadolu)

-Dün yatsı ezanından sonra, Hakkari'de bir köye ufo indi. İleri bir medeniyetten gelen uzaylıları yöre halkı bağrına bastı. Geceyi muhtarın evinde geçiren uzaylılar sabah dinç bir şekilde uyandı ve kendisi yer yatağında yatarken misafire divanını veren muhtara şükranlarını sundu. Köyde kaldıkları 3 gün boyunca en iyi şekilde ağırlanan ve balla çökelekle beslenen uzaylılar, köyden ayrılırken gözyaşlarını tutamadı. Bu dostluğun bir nişanesi olarak el işi dokuma kilim alan uzaylıların, köylülere karşılık olarak 2 kilo plütonyumla bol miktarda işlenmemiş uranyum bıraktığı ancak köylülerin bu madenleri alırlar diye devletten gizlediği de gelen haberler arasında.

-Bir grup İsviçreli bilimadamı, yaklaşık 3 ay süren bir araştırmadan sonra aslen Afyonlu olduklarını keşfetti. Bunun üzerine hemen İsviçre vatandaşlığından çıkan bu gruptaki bilimadamları, Türk vatandaşlığına geçip kütüklerini Afyon'a aldırdılar. Grup adına konuşan Hermürger Mahenaym; "İnsanın memleketinin havası bir başka oluyor. Burda biz bir grup bilimadamı olarak 6 kişi bekar evine çıktık, sabah akşam Afyon kaymağı yiyip araştırma yapıyoruz. Ancak 2 arkadaşımız dün dayanamayıp düz duvara tırmandı. Hayatımızdan çok memnunuz ama eve bi kadın eli değmesi lazım." dedi.

-Uzaylıların verdiği plütonyumla çörek yapan Hakkari'li köylüler yakayı ele verdi. Konuyla ilgili konuşan köy muhtarı; "Yokardan adamlar geldi geçen, giderken de bize bunları bıraktılar. Biz de hepsiye çörek yaptık, çökeleğe kattık, ayrana kattık. Ama bunu yiyen adam ertesi gün yeşile döndü. Kasabadaki doktor siz radyasyon kapmışsınız, artık iflah olmazsınız dedi. Köycek mağdur olduk. O uzaylıların boyu devrilsin." dedi. Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız bir vatandaş "Lan bari tezeğe katıp atom bombası yapsaydınız" diyerek tepkisini dile getirdi.

-Son albümü "Alkolik Melankolik" ile sonbahara yaprak gibi giren romantik şarkıcı Bahadır Tarlabaşı ilginç açıklamalarda bulundu. Aslında amacının yaza bomba gibi girmek olduğunu ancak prodüksiyon işleri gecikip, proje sarkınca mecburen albümü sonbaharda çıkarıp romantik imajı çizmek zorunda kaldığını belirten Tarlabaşı, "Ya biraz daha gecikip de kışa kalsaydım o zaman halim nic'olurdu? Kışa havuç portakal gibi mi girecektim?" dedi.

24 Temmuz 2009

Fotoğraf Sevinci

Bizimkiler bu hafta tarz değiştirmesin mi sana? İlginç ilginç mekan fotoğrafları çekmiş afacanlar.









20 Temmuz 2009

Nasıl Rezalet Bir Otobüs Firması Kurulur?

Size rahat mı batıyor? Bütün gün annenizin kulaklarının çınlamasını mı istiyorsunuz? Otobüsünüze aldığınız yolculara tarifi imkansız işkenceler çektirmek sizin için adeta bir zevk mi? Öyleyse hazırlayın makasları kartonları, rezalet bir otobüs firması yapacağız.

-Öncelikle bir grup vasıfsız adam toplanır. (Yaklaşık 30-40 kişi)
-Bu adamların yarısıyla ufak çaplı bir mafyatik örgütlenmeye gidilir. (Bu arkadaşları ilerde çeşitli amaçlar için kullanacağız)
-Taksitle 4 tane otobüs alınır. Taksitleri düşünmeyin çünkü bu işten çok para kıracaksınız.
-Akşamdan hazırlamış olduğumuz mafya kullanılarak bir güzergahtaki otobüs firmaları tehditle safdışı bırakılır. Böylece artık o civarda keyfimize göre hareket edebiliriz.
-Kurulan mafyanın elemanlarının 7-8 tanesi acil durumlar için hazırda bulundurulur, geri kalanı muavin yapılır.
-Eldeki adamlardan araba kullanmasını bilen 4 kişi şoför yapılır. Bu şoförlerin öyle pek de şoförlükten anlamasına gerek yoktur. Arabayı kaldırıp 50 metre yürütsün yeter. Yol düz zaten, ver gazı gitsin.
-Geri kalan adamların hepsi de sık aralıklarla konuşlandırılmış bürolara yerleştirilir ve bilet satışında kullanılır. Bu akadaşların da özellikle gelen kadın müşterilere yavşayan tipler olmasına dikkat edilmelidir.
-Otobüs seferleri mümkün olduğunca seyrek tutulur. Şimdi siz "e o zaman kazandığımız para azalır" diyebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz. İşin püf noktası burada. O güzergahta at koşturan tek firma siz olduğunuz için yolcular size mecburdur, eşşek gibi binecekler arabanıza.
-Gönlünüze göre bir fiyat politikası güdülür ve koltuklar satılır.
-Otobüs seferlerini seyrek tuttuğunuz için kapasitenin üzerinde talep gelecektir. Bu fazla talepler de "bazen koltuk ayırtanlar gelmiyor, onların yerine oturursunuz" diye savuşturulur. Bu palavra kullanılarak otobüsün yarısı kadar yolcuya da bilet satılır. Böylece minimum sayıda otobüsle maksimum yolcu taşınmış olur.
-Yolculuk esnasında tek tük boşalan koltuklara ayaktakiler sırayla oturtularak idare edilir. "Ayakta gitmeseydiniz orada kalacaktınız" argümanıyla yapılan şerefsizliğe iyilik görünümü verilir.
-Yolcular otobüste sıcaktan pembeleşmeye başlayınca su ve adi kolonya servisi yapılır.
-2 saatlik yolda tam 12 yerde durup yolcu alarak şehiriçi dolmuşların dur kalk havası yaratılır. (Bu işlemden sonra yolcular basar kalayı)
-Vasıfsız muavinler mutlaka bayan yolculara asılmalı, yol boyunca şoförle muhabbet etmeli ve otobüsün allaha emanet gitmesi sağlanmalıdır. Yoksa yeterince küfür yiyemezsiniz ve bunca emek heba olur gider.
-En önemli aşama ise bu otobüs firmasının adının METRO TURİZM konulmasıdır.

Evet başardınız. Artık tüm sülaleniz ve bu otobüs firmasının işletilemsinde emeği geçen herkes doyasıya küfür yiyecek. Yurt çapında bazı anaların, bacıların ve ebelerin kulakları çınlayacak. Üstelik kazandığınız para da cabası. Bu haftalık bizden bu kadar. Bir sonraki programda görüşmek ümidiyle, esen kalın

15 Temmuz 2009

Kilo Aldıran Muhteşem Dİyet

Abi ne yesem yaramıyor, her öğün bir ekmeği yutuyorum yine de kaburgalarım sayılıyor, hafif bi rüzgar esse dengem bozuluyor mu diyorsunuz? Yalan söylemeyin oğlum günde 3 ekmek yiyenin sırtı yere gelmez be. Ama bak yine de ben kilo aldırıcı diyet yazıyorum buraya, alın yiyn.

Sabah:

1 televizyon kutusu büyüklüğünde beyaz peynir (72 ekran)
4 gevrek, 7 boyoz, 6 yumurta
1 leğen salata
Alahop tereyağlı ballı ekmek
2 demlik çay
1 şişe maden suyu

Öğlen:

Yarım tencere mercimek çorbası
1 tam ekmeğin arasına salam, sosis, sucuk, domates, kaşar, ketçap, mayonez, allah ne verdiyse
1 kavanoz şokella (dibi ekmekle sıyrılacak)
1 sürahi ayran
1 şişe maden suyu

Akşam:

Orta boy bir dana (pişmiş)
1 damacana boğma rakı
Ortaya karışık bişeyler (turşu, salata, haydari, kavun, yerine göre yeşil erik)
Teybe neşeli bi kaset koyun
2-3 samimi arkadaş (yenmeyecek, muhabbet için)

Gece:

Buzdolabını açın, gözünüzün kestiğinden atıştırın
Bir miktar fındık ezmesi
Anam o ne! Yemekten köfte artmış, indir mideye
1 şişe maden suyu

14 Temmuz 2009

Fotoğraf Sevinci

Fantastik olduğu kadar kuntastik özellikler de barındıran fotoları sunarım.









11 Temmuz 2009

Daha İçeriğini Okur Okumaz 250 gr Verdiren İnsanüstü Diyet

Diğer diyetleri unutun, evdeki eskimiş tenecerelerinizi atın, bulaşık makinenizi bozun, çoluğunuzun çocuğunuzun rızkını pavyon karılarıyla yiyin!!! Artık mucize diyet var:

Sabah:

4 mikrogram marul
1 mikrodalga fırın
1 ikametgâh ilmuhaberi
Adli sicil kaydı
12 adet vesikalık fotoğraf
Nüfus cüzdanının sağlı sollu fotokopisi (oh yes)

Öğlen:

Bir koli brokoli (ama kibrit kolisi büyüklüğünde)
1 tatlı kaşığı kibrit kutusu
Yarım bardak su
Aldığı kadar un
20 mandal, bir de çamaşır leğeni

Akşam:

47 gram haşlanmış dut yaprağı
1 tane mercimek (böyle ufak, yeşil, tatlı mı tatlı, canım benim)
3 oda 1 salon
20 kupon değerinde süper mega kupon
1 Ersen ve bazı dadaşlar

Bunlardan damak tadınıza uygun olanları yiyeceksiniz. Ölmez de sağ kalırsanız yaz bitince haşlanmış mısır yiyerek kutlarız bunu. Hadi kaçtım ben byeeeess.

09 Temmuz 2009

Belgesel

4. Gün:

Ekibimiz soyları bi türlü kurumayan boyu devrilesice çok vahşi yaban kuğularını görüntülemeyi başarıyor. Besin zincirindeki yeri zirvelerde olan bu kuğular önlerine çıkan her şeyi yiyebilir. Aynı anda 3 tane vali kebabını yiyip, üstüne bi damacana ayran içmek onların normal bir akşam yemeğini tarif eder. Sabahları ise bir tencere işkembe çorbası içerler. Öğlenleri de köşedeki sulu yemekçiye gidip ne kadar yemek varsa yerler hatta dibini de ekmekle sıyırırlar. Yöre esnafını ciddi anlamda tehdit eden bu kuğular işi pisliğe vurup hesap falan da ödemezler. Eğer direnen bir esnafa denk gelirlerse bir çelik kadar sert ve özel sektör mesaisi kadar esnek olan boyunlarıyla hasımlarını boğarlar. Ancak sanırım bir esnafın ahı tutmuş ve boğazlarına bir şey kaçmış, kıvranıyor şerefsizler.

5. Gün:

Namı 7 düvelde söylenegelmiş Madagaskar ayıları orman ortamında tek tabanca dolaşırlar. Daha çok çiftleşmek ve okey oynamak için bir araya gelen ayılar malesef pek fotojenik değillerdir. O yüzden sadece aynın basenlerini fotoğraflayabildik. Madagaskar ayıları asil hayvanlardır. Oturmasını kalkmasını bilirler ve efendi bir kişiliğe sahiptirler. Aynı anda 6 aileyi misafir edebilir, misafirliğe gittiği evin yengesine kendilerini sevdirebilirler. Bizi de ormanda yabanı görünce gelip hal hatır sordular, yedirdiler içirdiler, akşam da iyi yerde yatırdılar sağolsunlar. Ancak bu ayılar asaletlerinden ötürü çok fazla kişiyle muhatap olmazlar ve pek sosyalleşemezler. Sırf bu asosyalliği üzerlerinden atmak ve bir kaç hatun görebilmek için salsa kursuna yazılacak kadar kişiliklerinden taviz veren bazı ayılar hemen toplumdan dışlanır ve görmezden gelinir. "Ağabey vallaha dans edeceğidim, kötü bi niyetim yoğudu ekmek çarpsın" diye Çankırı ağzıyla yavşayanlara kesinlikle yüz verilmez. Fotoğraftaki efendi ayımızı çilekeş anasının elini öpüp hayır duasını almak için baba ocağına uğrarken görüyoruz. Ne kalender hayvan be.

6. Gün:

Ormanın en ipsiz sapsız kuşları Balıkesirli Tavus Kuşlarıdır. Aslen Selanik göçmendirler ama 3 kuşaktır bu ormanda yaşamaktadırlar. Bu hayvanların genç olanları akşama kadar mal mal dolaşır, gelip geçene laf atarlar. Ortamdan bir kız geçmeye başladı mı hemen işi gücü bırakıp kıza kitlenirler. Son derece lümpen bir hayvan olan bu kuşlar, serseri oldukları kadar tırsaktırlar da. Daha içlerinden herhangi birinin gidip de bir kızla konuşmaya cesaret ettiği görülmemiştir. Fotoğrafta da bir grup şuursuz tavus kuşu çalıştığı konfeksiyon atölyesinden eve dönen hanım leyleği keserken görülüyor. Belli belirsiz "Lan bunun da hastasıyım ha tıtsıtısı, beyaz ten en sevdiğim" gibi laflar eden tavus kuşları, kız geçip gittikten sonra yaklaşık 1 saat bunun muhabbetini yapacaklar ve bakkaldan bira alıp geceyi mahalleliye zehir edecekler.

06 Temmuz 2009

Belgesel

Vahşi hayvanların, otun böceğin arasında 15 gün... Ekibimiz Bayburt'un balta girmemiş ormanlarına sizin için daldı. Artık oralar balta girmiş orman oldu. Doğal yaşam alanlarında, daha önce hiç görmediğiniz şekilde fotoğraflanan hayvanatı, bir yazı dizisi halinde sizlere sunuyoruz.

1.Gün

Ormana girer girmez bizi bir Mozambik sırtlanı karşılıyor. Hemen bulunduğumuz yere gizleniyoruz ancak 5000 metre mesafedeki canlıları bile yüksek çözünürlükte görebilen sırtlan bizi farkediyor ve yanımıza yaklaşıyor. Maalesef ekibimizden bir arkadaşımız korkudan altına doldurdu. Sırtlan yavaş adımlarla yanımıza geliyor ve bizden 50 lira borç istiyor. Ay başında eline bi yerden para geçeceğini, 2 haftaya kadar parayı geri ödeyeceğini söylüyor. Sırtlanların çenesi çok kuvvetlidir, aynı anda 18 geyiği kafalayıp parasını söğüşleyebilirler. Güçlü ikna yetenekleri karşısında direnmek beyhudedir. Çaresizce 50 lirayı veriyoruz. Sırtlan eyvallah biladerim dedikten sonra yanımızdan ayrılıyor ve köşedeki tekel bayiine gidiyor. Yalan oldu bizim 50 lira.

2. Gün

İlerleyişimiz esnasında bir göle rastlıyoruz. İçerisinde envai çeşit vahşi hayvanın yaşadığı bu gölün dibi tehlikelerle dolu. İşte sonunda beklediğimiz an... Vahşi Gümüşhane ördeği mekan basmak üzere aşağıdaki kahveden arkadaşlarını toplamış olay çıkarmaya gidiyor. Bu ördekler türünün en tehlikelisidirler. Gagalarında bulunan ölümcül zehirler kocaman bir öküzü bile 2 saniye içerisinde buzağıya çevirir. Kitleler halinde saldırdıklarında kurtulmak imkansızdır. Organize bir şekilde saldırırlar ve ortamda ne kadar adam varsa haşlayıp camı çerçeveyi indirirler. Bize de bulaşmasınlar diye kenardan kenardan yürüyoruz. Mevzuya odaklandıkları için onları fotoğrafladıklarımızı farketmiyorlar bile.

3. Gün

Su aygırlarının lideri Baron necmi adamlarıyla beraber zebraları inceliyor. Lan eşşek desen değil, at desen değil... Bi türlü ısınamadım şu hayvana diye söyleniyor. Etrafındaki adamlar ise serserilikleriyle nam salmış düdüklü tencere kuşları. Aynı anda 75 adamın birden huzurunu kaçırabilir, gıcıklık olsun diye gece gece mahallede bağırabilirler. Kavgayı ilk onlar başlatsın diye zebralar hakkında atıp tutuyorlar. Erkek adamın rengi siyah, kadının beyaz olur. Bunlar böyle çizgili çizgili homoya dönmüş be hoahahaaa diyerek gülüyorlar.
Zebralar uyanık hayvanlardır. Aslen Malatyalıdırlar ancak kütükleri Afyon'dadır. Tam 3 saat boyunca gözlerini kırpmadan etrafa bakabilirler ve kolay oltaya gelmezler. Şu an sayıları az olduğu için söylenenleri duymazdan geliyorlar. Ancak yakında çoğalacaklar ve Baron Necmi için zor günler başlayacak.

03 Temmuz 2009

Fotoğraf Sevinci

Bu hafta çalışamadım, eski işlerden koydum, özür.









30 Haziran 2009

Siz Sorun, Biz Cevaplayalım

Soru: Etrafta çok fazla sayıda kocaman güneş gözlüğü takan ve bavul büyüklüğünde çanta taşıyan kadınlar var. Bunların gizemi nedir?
Cevap: Yakın bir zamana kadar bu çantaların içinde, çantayı takan kadının diğer 16 çantası olduğu sanılıyordu. Çünkü araştırmalar bir kadının ortalama 17 çantaya sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. E biri kolundaysa diğerleri nerede diye sorulduğu vakit bu cevapla yetinilmişti. Ancak sanayi sitelerinde yapılan gözlemler sonucu bu kadınların o gözlükleri kaynak gözlüğü olarak kullanan, kocaman çantalarında ise kaynak makinesi ve elektrot taşıyan, yani ekmek parasının peşinde olan kadınlar olduğu anlaşıldı. Lütfen bu hanımlarla dalga geçmeyiniz. Çoluğunun çocuğunun rızkını çıkarıyorlar.

Soru: Michael Jackson hangi dindendi, müslüman olduğu doğru mudur?
Cevap: Dünyaca ünlü pop yıldızının müslüman olduğu doğrudur. Kendisi bundan 6 sene önce, ortalarda pek görünmediği sıralarda Ayşe Özgün'ün programlarında demirbaş ilahiyatçı olarak çalışan Yaşar Nuri Öztürk'ü izleyip etkisinde kalarak müslüman olmuştur. Bu 6 sene boyunca sürekli kuran okuyup kıraat etmiş, her ramazan 30 gün oruç tutmuştur. Hatta öldüğü zaman yanında bulunanlardan bazıları rahmetlinin ağzından belli belirsiz "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü muhammeden eni veci vokke" laflarının döküldüğünü söylemiştir.

Soru: Abi üniversitede kızlar teklif ediyormuş diyorlar. Allahını seversen söyle doğru mu? Ona göre ÖSS'ye hazırlanıcam.
Cevap: Evet sayın ergen, doğru. Lise yıllarında okulda 3 kişilik gruplar halinde dolaşan kızlar, üniversiteye gelince birden değişiyorlar. Çünkü kampüse girmeden önce fakülte dekanı kızları bir odaya toplayıp onları bu konuda sert bir dille uyarıyor ve erkek milletini helak etmekten vazgeçmelerini öğütlüyor. Bu uyarıyı dikkate almayan kızların okulu otomatikman 1 sene uzuyor. Hadi ergen gözün aydın, yaşadın yine köftehor.

Soru: Abi bizim topraklarımızda 85 trilyon dolarlık Hasanyum elementi varmış ama Mozambik devleti kendi çıkarları için bunu çıkarmamızı engelliyormuş, doğru mu?
Cevap: Yanlış. Kardeşim nerden uyduruyosunuz bu hurafeleri anlamıyorum ya. Bi kere o element Hasanyum değil Yumiyum. Ayrıca piyasa değeri de taş çatlasın 20 trilyon dolar. Mozambik bizim dost ve kardeş ülkemizdir, aramızın bozuk olduğu ülke ise Kanarya Adaları. Hep bu spam maillere inanıyosunuz, sağda solda abarta abarta konuşuyosunuz, benim de canımı sıkıyosunuz.

29 Haziran 2009

İş Arayanlar İçin Meslek Rehberi

Siz de mi "Bulamadık anasını satayım şöyle bir iş" diyerek hayıflananlardansınız? Başka departmanlarda çalışanların işine mi gıpta ediyorsunuz? Komşunuzun tavuğu artık size kaz gibi mi gelmeye başladı? Evdeki bütün eskimiş tencerelerinizi atın, şimdi trt2gibiadam var. Sizin için geleceğin gözde mesleklerini araştırıp bulduk.

Gassal (Ölü Yıkayıcı): Eğer iş hayatınızdaki en büyük sıkıntınız insanlarla uğraşmak, asla hayatınıza almayacağınız kişilerin kaprislerini çekmek zorunda kalmak ise bu meslek tam size göre. Gerçi yine insanla uğraşıyosunuz ama ölü oldukları için kapris falan yapmıyorlar. Beeeyle kuzu kuzu yatıyorlar. Sigortası var emekliliği var. Sabah 9, akşam 5 oh mis valla.

Uzun Yol Kamyon Şoförlüğü: Günün hayhuyu içerisinde kendinize ayıracak vakit bulamıyorsanız, sık sık başınızı alıp uzak diyarlara gitme hayali kuruyorsanız ve işinizde tatlı bir heyecan arıyorsanız uzun yol kamyon şoförlüğünü mutlaka düşünmelisiniz. Bu mesleği yapan birinin ağzından dinleyelim:
Şeyhmuz Hastarla (37): Biladerim geçen Karabağlar'da malı yükledim vurdum Ankara asfaltına. Karıyı çoluğu çocuğu evde bıraktım, yol boş, kafam mis. Afyon'a gelinceye kadar 6 saatte bi paket Samsun'u bitirmişim. O ara vantilatör kayışı kopmasın mı sana? Çıkardım gömleği yırttım, kayışı bağladım tekrar. Cıgarasızlıktan da kafam tuttu şerefsizim, etrafta saman bile yok ki sarıp içeyim. O kayışla Allah'a emanet merkeze indim, girdim sanayiye verdim kamyonu. Kamyonculuk zor iş yiğenim benim. Ama deseler ki sana masa başı iş bulduk valla bırakıp da gitmem. Ben olmuşum kamyon, memur işi gelmez bize.

Yönetici Asistanı: Kafanızda ne zamandır "hem fazla tahsil yapmayayım hem de fiyakalı bir isme sahip mesleğim olsun" düşüncesi varsa son zamanlarda ortaya çıkmış olan Yönetici Asistanlığını sanki sizin için icat etmişler. Sanki böyle yöneticinin sorumluluklarını büyük ölçüde taşıyan, süper iş beceren, deveyi hendekten atlatan ancak buna rağmen mütevazılığından bir şey kaybetmeyen bir havası var. "Kapıcı değil oğlum apartman görevlisi" gibi hani, bildiğin sekreter. Ama daha çok bayan kimselere yönelik. Erkekler pek heves etmesin.

Seyyar Pilavcı: Kendi işinin patronu olmak isteyenlerin son zamanlarda rağbet ettiği mesleklerden olan seyyar pilavcılık aynı zamanda geleceğin gözde meslekleri arasında yer alıyor. Bir tabak pilavın üstüne serpilen tavuk ya da ciğer, doğranmış domates ve yanında kornişon ile birlikte muazzam bir damak tadı yakalayan seyyar pilavcılar müşterileri arasında da zamanla meşhur hale geliyor ve kalabalık ortamların aranan adamları oluyor. Pilavı satmaya istediği saat başlayan ve kimi zaman pilavı bile bitirmeden mesaiyi tamamlama özgürlüğüne sahip bu bireysel patronlar canları çekmezse işe bile çıkmıyorlar. Pilavı evde hanım yapıyor, bizimki de yaya yaya turluyor dışarda. Emekliliği sigortası yok ama zaten gerek de yok. Bakarsın ilerde ufak bi dükkan açarsın, oğlan işe bakar sen de kasanın başında paraları sayarsın. Bak gördün mü pilavdan taa nerelere geldik.Bugün bi mühendis eşşekler gibi çalışıyor aldığı para 1500. Yemişim doktoru mühendisi, pilavda iyi para var.

25 Haziran 2009

Bacak Kadar Boyu Olan Çocuğun Hiçbir Yerde Yayınlanmayan Fotoğrafları

Çocuğun şapşal fotoğrafları için tıklayınız.


-Hala büyümedin mi len kerata?
-Yok abi, boy 85 santimde sabitlendi kaldı. Kapı mandalına ulaşmak benim için hala bir hayal.
-E paso gofret yersen böyle bonzai ağacı gibi kalırsın işte.
-Orası öyle ama, çocuk olduğum için doğam gereği hıyarlık yapmak durumundayım. Sebzeyi, pilavı boşverip bütün gün abur cubur yemek, dondurma reklamı izlemek, bonibona sempati duymak daha cazip geliyor.
-Yani halinden memnunsun öyle mi?
-Pek sayılmaz. Çünkü ben her ne kadar abur cubur sevsem de, annem dayak zoruyla veriyor ıspanağı veryior fasülyeyi. Nice pırasayı gözyaşları içinde tükettim, sanırım yakın pes edeceğim.
-Süt içiriyor mu peki?
-Maalesef. Her gece zorla yarım bardak içiriyor. Ben hayatımda beeyle rezil bir gıda maddesi görmedim arkadaş. Renginden tiksindim artık. Hele dün bi de içinde bal katmış, aklıma geldikçe dişlerim uyuşuyo şerefsizim. Abi çok zor günler geçiriyorum evde ya. Rica etsem bizimkilerle bi konuşsanız. Böyle giderse bi çılgınlık yapabilirim. Yani illa gidip elbise dolabına mı saklanayım, evin içinde onları dört mü döndereyim? Beni bunu yapmaya mecbur etmesinler. Bu konuda ciddiyim bak.
-Sıs lan, çükünden habersiz vizyonu dar velet. Dolaba saklanacan he mi?
-Peki abicim öyle olsun Sen de vefasız çıktın. Şu yalan dünyada tele tabilerden başka dostum kalmadı. Yıllar yılııı, dert yolundaaa, ne ilk ne dee sonuncuyum. Kahrediyooor, hayat beniii, ben acılaaar, çocuğuyum...