09 Ekim 2015

Gerilim Kuşağı - Otobüsü Beklerken

Otobüsüne bir an önce binebilmek için metronun merdivenlerinden aceleyle çıktı. Zaten yürüyen merdivenin tam önünde duracak olan vagonun kapısının yerini ezberlediği için yol boyunca o kapının önünde beklemiş, yürüyen merdivene de ilk binen kişi olduğu için kalabalığa takılmadan yeryüzüne çıkmıştı. Eğer şansı yaver gider, de otobüsü hemen gelirse,  arkasından gelen kalabalık durağa doluşmadan güven içinde otobüse binip evine gidebilirdi. Yol boyu bu ihtimalin hayaliyle umutlu bir şekilde yürüyüp durağa vardı.
Ancak daha durağı uzaktan görür görmez tüm hayalleri suya düştü. Çünkü durakta hiç kimse yoktu. Evet belki kalabalık bir durak ihtimalini azaltmak içindi çabası ama hiç kimsenin olmadığı bir durağı da istemiyordu. Çünkü bu otobüsün az önce gittiğinin ve durağı silip süpürdüğünün işaretiydi. 2 dakikaya kalmaz o arkasında bıraktığı kalabalık durağı dolduracak ve tüm o hızlı adımlar, tüm o kapı önü ayarlamaları boşa gidecekti. Üstelik bir sonraki otobüs gelinceye kadar sağdan soldan da insanlar gelecek ve duraktaki kalabalık uzaydan görülebilir bir büyüklüğe erişecekti. Geçmişte böylesine kalabalık duraklarda çok beklemişti. Şu an bir milletvekili adayı bizi görse durağı il yapma sözü verir diye geçirmişti içinden her seferinde.
Şimdi kendisinin binmeyeceği bir otobüsün gelip, kalabalığın bir kısmını eritmesini umut ediyordu. Eğer kendi otobüsü daha önce gelecek olursa insanlar “içerisi çok kalabalık olur şimdi, sonrakini bekleyelim” demeyecek, sanki bu otobüs dünyadaki son otobüsmüş gibi içeri hücum edecek ve bir konserve kutusunun içindeymiş gibi yolculuk yapmak zorunda kalacaktı. Bunu asla istemiyordu. Bu riski göze alamazdı. O yüzden otobüs geldiğinde bir şekilde ilk binenlerden olmalıydı. Böylece oturacak bir koltuk ya da en azından sırtını sağlama alabileceği ayakta bir yer bulabilirdi.
Durakta bir sıra yoktu. Demek ki otobüs geldiği zaman kapıya doğru toplu bir hücum yaşanacaktı. Böyle anlarda insanlar mantığını ve kişiliğini bir tarafa bırakıp hayvani içgüdüleriyle hareket ederler. Benzer manzaraları, sokak defilelerinde kalabalığın üzerine tişörtler fırlatılırken, baklava dükkanı açılışında bedava baklava dağıtılırken ya da yine açılış şerefine her şeyin yarı fiyatına satıldığı elektronik ürün mağazası kapısı önünde de görmek mümkündür. İnsanlar ilk olarak kendisinden önce toplanmış kalabalığı görüp beklemeye başlar ve yine sürü psikolojisinin etkisiyle "Herkes tişört kapıyorsa ben de kapmalıyım, ben enayi miyim?" diye düşünerek hücum eder. Hatta evrimsel gelişmişlik açısından diğerlerinden daha üstün olduğunu kanıtlamak için birden fazla tişört kapmaya çalışır. İnsan dediğimiz canlı esasında aşağı yukarı böyle bir şeydir. O da böyleydi işte.
Etrafını gözlemlemeyi severdi. Şimdi de aynısını yapıyordu. Önce kalabalığın yaş ortalamasına baktı. İş çıkışı olduğu için orta yaş grubu ağırlıktaydı ama 65 yaş kartının verdiği bedava seyahat hakkını dibine kadar kullanan yaşlıların da sayısı da epey vardı. Bunlardan bir kısmı duraktaki bankları kapmış, otobüste de kendisine yer verileceğinin rahatlığıyla sessiz sedasız bekliyorlardı. Kendisi de elbette böyle bir durumda kayıtsız kalamaz yer verirdi. Çünkü her ne sebeple olursa olsun kendisi otururken ihtiyar birinin ayakta kalmasına gönlü elvermezdi. Evde bunalmış canı dışarı çıkmak istemiş olabilir, yaşına rağmen hala çalışmak zorunda olan biridir ya da torununu görmekten geliyor diye düşünür ve yer verirdi.
Durak giderek kalabalıklaşıyordu, yaşlı sayısı artıyordu, otobüs ise gelmek bilmiyordu. Geriye artık yapacak tek bir şey kalmıştı, o da otobüsün ön kapısının duracağı yeri tutturup kendini içeri atabilmekti. Eğer bunu başarabilirse doğrudan otobüsün en arkasına gider ve kendine uygun bir yer ayarlayabilirdi. Üstelik arka taraflar ihtiyarlar tarafından tercih edilen yerler olmadığı için yer verme ihtimalini de azaltmış oluyordu. Tüm bu saptamalar yıllardır toplu taşımayı kullanan bir bireyin yaşadıklarından damıtılan deneyimlerdi işte, yaşamak insana her yerde öğretiyordu.
Hemen tahminleme çalışmalarına başladı. Bir kere otobüsler genel olarak durağın bittiği yere yakın dururdu, bu kesindi. Çünkü biraz geride dursa arkadan gelen diğer otobüslerin yerini de işgal etmiş oluyordu. Ancak bu denli kalabalık bir durakta yaklaşık bir tahmin yapmak işe yaramazdı. Çünkü hesabı 1 metre bile şaşsa araya 15 kişi girer ve gerilerde kalırdı. Üstelik yine görgü kuralları gereği kadınlara da öncelik tanıyacağı için kendi sırasından feragat edecek ve iş iyice çığırından çıkacaktı. En fazla 20 santimlik bir hata payıyla tahmin yapmazsa bu iş yaştı. Bu yüzden nerede duracağı kararını, otobüs karşıdan göründüğünde anlık olarak verecek ve bu işi bitirecekti. Öncelikle durağın ucuna gitti ve orada beklemeye başladı. Zaten orada mevzilenmiş olan başka bir grup da vardı, bu hesapları yapan yalnızca kendisi değildi çünkü. Ama burada fark yaratan, tam tahmin yapan kazanırdı. Diğer türlüsü şans işiydi ve o işini şansa bırakamazdı. Otobüs karşıdan göründüğünde o anki trafik akış hızına bakarak, otobüsün yavaşlamaya başlayacağı anı ve duracağı noktayı hesaplamaya çalışacaktı. Bu hızı belirleyen faktörler ise çok fazlaydı. Şoförün ruh hali, havanın yağışlı olup olmaması, trafik yoğunluğu hesaba katılması gereken faktörlerdi. Tam bir isabetle olmasa dahi yaklaşık bir tahmin yürütebilmeliydi.
Kafasında bu düşüncelerle beklerken otobüs aniden karşıdan göründü. Tam hesaplara başlamıştı ki gelen otobüsün bineceği otobüs olmadığını fark etti. Kalabalığın bir kısmının otobüse binmek için hareketlendiğini görünce sevinirken birden hiç hesapta olmayan bir şey gerçekleşti, bineceği otobüs de karşıdan görünmüştü. İşte şimdi kritik bir karar verecekti. Eğer ilk gelen otobüs, diğeri durağa varmadan yolcularını alıp giderse sorun yoktu ama tersi olursa bineceği otobüs, gelen otobüsün arkasında duracaktı ki bu felaket olurdu. Çünkü bu sefer durağın diğer ucunda bekleyen gamsız kesim avantajlı duruma gelecekti ve muhtemelen kendisi en son binip şoför mahallinde yolculuk edecekti. Hemen ilk otobüse yönelen kalabalığı inceledi, sayıları çok fazla değildi. Ama karar değiştirip ilk otobüse binmeye çalışanlar olacağı gibi, son anda otobüse yetişenler de peydah olacaktı. Bu yüzden erken davranıp öndeki otobüsün arkasına doğru yöneldi. Bu durumda olacak olan belliydi. Kendi otobüsü diğer otobüsün tam arkasında duracağı için ön kapının denk geleceği yeri tahmin etmek de zor değildi. Bu kolaylık diğerlerinin de işine yaramış ve bulunduğu yerdeki insan sayısı artmıştı. Bir şekilde önde yer kapması lazımdı ama böyle bir atakta bulunmayı da kendine yediremiyordu. Gerekirse en son biner ama kendine görgüsüz sığır dedirtmezdi. Bu yüzden götün götün ilerlemeye başladı. Sanki kendisi ilerlemiyormuş da kalabalık geri gidiyormuş gibi bir hava yaratma çakallığına başvurdu.
Otobüs yolcu almaya devam ediyor, diğer otobüs ise gittikçe yaklaşıyordu. Buraya gelerek doğru bir karar verip vermediğini az sonra anlayacaktı ki hiç hesapta olmayan bir şey oldu. Kendi otobüsü durağa geldiğinde, diğer otobüs de duraktan ayrılmaya başladı. Böyle pis bir tesadüfü hiç düşünememişti. Bineceği otobüs beklediği yerde durmamış ve durak boyunca yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı. Durakta birden bir kaos baş gösterdi. Kalabalık da otobüsle aynı hızda ilerliyor ve durmasını bekliyordu. Tüm hız denklemleri, tüm değişkenler, hesaplamalar çöpe gitmişti. Kalabalığın rüzgarına kapılmış, durağın diğer ucuna doğru savruluyordu. Artık herkes bu kavganın içindeydi, ilim teknik bir kenarda kalmış, orman kanunları işlemeye başlamıştı.
Otobüsün nerede durduğunu, kendisinin ne ara bindiğini hatırlamıyordu. Sadece birisiyle aynı anda binmeye çalıştığı için kapıdan yapışık ikizler gibi yan yana geçtiği sahne kalmıştı aklında. Bu esnada kesinlikle geri adım atmamış ve yol vermemişti. Durumlar eşitti ama yine de yaptığından utanıyordu. Ön kapının biraz ilerisinde tutunacak bir direk bulmuş, yolcuların arkalara doğru ilerlemesini bekliyordu. Çünkü hala binmeye çalışanlar vardı.

Nasıl ve ne zaman bineceğine hesapları değil kader karar vermişti. Hayat öyle büyük planlar yapacak kadar ciddi ve uzun değildi. Belki de insan için en iyisi kendini hayatın akışına bırakmaktı. İnce hesaplar yapmak belki kısa vadede bir şeyler kazandırabilirdi ama uzun vadede bunların hepsi insanı boş yere uğraştıran küçük birer ayrıntıydı. Böyle düşünmek hoşuna gitmişti. Hayat yine ona öğretiyordu. Otobüs ilerledikçe daha da ferahladı. Boş bir koltuk kapma hevesiyle başladığı bu süreçten, ummadığı bir şekilde berrak bir zihin elde ederek çıktı.