Evin her yerinde sehpa var. Sehpalardan arta kalan
boşluklarda yaşam mücadelesi veriyoruz ailecek. İşin kötüsü o sehpaları bizzat
biz getirip koyduk oralara ve şu an anayasanın değişmez maddeleri gibi
kendilerinden emin, kafalarına göre takılıyorlar. evin kaç metrekare olduğunun
bir anlamı da kalmadı artık. Çünkü ne kadar geniş bir eve geçersek geçelim,
eninde sonunda sehpalar evi işgal ediyor ve yine 30 m2'lik boş bir alan
kalıyor.
Sehpalar çeşit çeşit... En babaları en ortada duruyor.
Leke yapmasın diye üzerine su içtiğimiz bardağı bile koyamıyoruz, bu ne lan? Sehpa
kendini iyice kabinenin gedikli devlet bakanı gibi hissetmeye başladı. Bir
sehpanın götü bu kadar kaldırılır mı? Koy gitsin bardağı üzerine, eşşek gibi
duracak orda o. Ayrıca onun üzerinde duran örtüye de gıcığım, ona da laf
söyleyemiyoruz arkadaş. Sehpanın makam şoförü gibi, koruma müdürü gibi, bir
havalar bir havalar. Ayağımı sehpaya uzatınca kayıp yere düşen bir şey değil
misin sen oğlum, bu ne artistlik?
Zigon sehpa ayrı bir çeşit. İç içe geçmiş dörtlü
takılıyorlar. Üzerinde kesinlikle hiç bir fonksiyonu bulunmayan bir şekerlik
var. Bunu hepimiz biliyoruz, çünkü son 20 senedir eve giren bayram şekeri,
çikolata vs zaten şekerliğe girme fırsatı bulamadan tüketiliyor, buna rağmen
yeri sabit. Ama mesela bir romana bu kadar kıymet verilmiyor. Garibim, bazen
koltuğun üzerinde, bazen televizyonun yanında, bazen yerde, oradan oraya dolaşa
dolaşa sığınacak bir liman arıyor. Yani düşün sen ömrünün bir kaç yılını verip
bir roman yazıyorsun, düşün ki sen Tolstoy falansın yani, yazdığın kitap bir
sürü kişinin hayatını etkileyebilecek güce sahip ama sehpanın üzerinde duran
şekerlik kadar kıymeti yok. Şekerlik, torpille, hemşericilikle, pis siyasetle
makam edinmiş bir karayolları bölge müdürü kadar paralı bir kifayetsiz
muhterisken, roman, orta halli bir ailenin üniversite bitirmiş zeki fakat işsiz
oğlu gibi duruyor. Şerefsizler resmen gelir dağılımındaki adaletsizliğin somut
göstergesi gibiler.
Geri kalan sehpaların kimi tamamen boş duruyor. İçlerinde
yıllardır hiç bir şekilde kullanılmamış olanları var. Ama bir şekilde alınıp
evde kendilerine dikilecek bir yer ayarladıkları için dokunulmazlık hakkı
kazanıyorlar ve artık elden yapacak bir şey gelmiyor. Hele bazıları öyle
stratejik noktaları ele geçirmiş ki, balkon kapısının tam olarak açılmasına
engel oluyor ya da evde yürürken birden bacağını uzatıp ayak serçe parmağıma
çarpıyor, bunu bilerek yapıyor.
Nedir bizi bunca sehpa almaya iten? Neden bu kadar
çekiniyoruz bu sehpalardan? Geniş geniş yaşamak bizim de hakkımız değil mi?
Herkes evindeki fazla sehpaları atsa muhtemelen İç Anadolu Bölgesi kadar yer
kazanacağız. Ama neden bunu yapamıyoruz, anlamıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder