02 Ekim 2013

Dört Bacaklılar

Evin her yerinde sehpa var. Sehpalardan arta kalan boşluklarda yaşam mücadelesi veriyoruz ailecek. İşin kötüsü o sehpaları bizzat biz getirip koyduk oralara ve şu an anayasanın değişmez maddeleri gibi kendilerinden emin, kafalarına göre takılıyorlar. evin kaç metrekare olduğunun bir anlamı da kalmadı artık. Çünkü ne kadar geniş bir eve geçersek geçelim, eninde sonunda sehpalar evi işgal ediyor ve yine 30 m2'lik boş bir alan kalıyor.

Sehpalar çeşit çeşit... En babaları en ortada duruyor. Leke yapmasın diye üzerine su içtiğimiz bardağı bile koyamıyoruz, bu ne lan? Sehpa kendini iyice kabinenin gedikli devlet bakanı gibi hissetmeye başladı. Bir sehpanın götü bu kadar kaldırılır mı? Koy gitsin bardağı üzerine, eşşek gibi duracak orda o. Ayrıca onun üzerinde duran örtüye de gıcığım, ona da laf söyleyemiyoruz arkadaş. Sehpanın makam şoförü gibi, koruma müdürü gibi, bir havalar bir havalar. Ayağımı sehpaya uzatınca kayıp yere düşen bir şey değil misin sen oğlum, bu ne artistlik? 

Zigon sehpa ayrı bir çeşit. İç içe geçmiş dörtlü takılıyorlar. Üzerinde kesinlikle hiç bir fonksiyonu bulunmayan bir şekerlik var. Bunu hepimiz biliyoruz, çünkü son 20 senedir eve giren bayram şekeri, çikolata vs zaten şekerliğe girme fırsatı bulamadan tüketiliyor, buna rağmen yeri sabit. Ama mesela bir romana bu kadar kıymet verilmiyor. Garibim, bazen koltuğun üzerinde, bazen televizyonun yanında, bazen yerde, oradan oraya dolaşa dolaşa sığınacak bir liman arıyor. Yani düşün sen ömrünün bir kaç yılını verip bir roman yazıyorsun, düşün ki sen Tolstoy falansın yani, yazdığın kitap bir sürü kişinin hayatını etkileyebilecek güce sahip ama sehpanın üzerinde duran şekerlik kadar kıymeti yok. Şekerlik, torpille, hemşericilikle, pis siyasetle makam edinmiş bir karayolları bölge müdürü kadar paralı bir kifayetsiz muhterisken, roman, orta halli bir ailenin üniversite bitirmiş zeki fakat işsiz oğlu gibi duruyor. Şerefsizler resmen gelir dağılımındaki adaletsizliğin somut göstergesi gibiler.

Geri kalan sehpaların kimi tamamen boş duruyor. İçlerinde yıllardır hiç bir şekilde kullanılmamış olanları var. Ama bir şekilde alınıp evde kendilerine dikilecek bir yer ayarladıkları için dokunulmazlık hakkı kazanıyorlar ve artık elden yapacak bir şey gelmiyor. Hele bazıları öyle stratejik noktaları ele geçirmiş ki, balkon kapısının tam olarak açılmasına engel oluyor ya da evde yürürken birden bacağını uzatıp ayak serçe parmağıma çarpıyor, bunu bilerek yapıyor.


Nedir bizi bunca sehpa almaya iten? Neden bu kadar çekiniyoruz bu sehpalardan? Geniş geniş yaşamak bizim de hakkımız değil mi? Herkes evindeki fazla sehpaları atsa muhtemelen İç Anadolu Bölgesi kadar yer kazanacağız. Ama neden bunu yapamıyoruz, anlamıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder